2011 yılının Ekim ayının ortaları idi nedenini bile halen hatırlamadığım bir sebepten dolayı 4 yıldır çalıştığım iş yerimden ayrılma fikri sarmıştı kafamı.
Haberi alan arkadaşlarım ve müdürlerim sürekli Gitmemen için ne yapalım...Gitme..."diyordu.
Ama dedim ya bu fikir öyle bir yerleşmiştiki bedenime sanki ilahi bir güç buradan hemen çıkmam ve vakit kaybetmemem gerektiğini söylüyordu.
13 Kasım 2011, bu son mesai günüm...
Büyük bir sevinç ve bir okadar da hüzün ile görebildiğim herkes ile vedalaşıp çıktım,tekrar dönecektim diyordum ama buraya değil...
Uzun bir otobüs yolculuğunun ardından eve ulaşmıştım,herkesi bir sevinç kaplamıştı ki neredeyse 4 yıldır doğru düzgün izin kullanmıyordum.
Yaklaşık 1,5 hafta gibi bir sürede çok iyi bir iş bulmuş ve bu sevinçle aileme haber vermiştim. Yaptığım görüşme ve mülakatlar sonrası evrak hazırlamamı istemişler elime koca bir liste uzatmışlardı...
"Akciğer Filmi" için gittiğim hastanede benim gibi bir çok insan iş başvurusunda kullanılan sıradan bir film için bekliyorlardı. İsmi okunan kişilere hemşire dosyalarını uzatıyor geçmiş olsun diyerek uğurluyordu. Sıra bana gelmişti ancak hemşire adımı seslendiğinde eli boştu,beni ayağa kalkar vaziyette görünce sizi doktor bey görmek istiyor dedi ?
"Radyoloji Uzmanı" doktorun ofisine girdiğimde doktor duvardaki ışıklı panoda bir filme bakıyor ve kendi kendine bir şeyler konuşuyordu.Beni fark edip döndüğünde "Buyrun doktor bey beni görmek istemişsiniz" dedim ve doktorun gözleri tabiri caizse fal taşı gibi açıldı.
"Evladım iyisin değil mi ?" diye sordu. Bende teşekkür ederek gayet iyi olduğumu söyledim. Ama onun yüzünde ki ifade öyle değildi.Ve beni soru yağmuruna tutmuştu...
"Son zamanlarda kilo kaybettin mi ?"
"Göğsünde yerli yersiz ağrılar oluyormu ?"
"Halsizlik,iştahsızlık,düzensiz uykular...?
"..." ve daha bir sürü...
Sorular bir anda uzayı verdi ama benim cevabım tekti "HAYIR"
Boyumu (183 cm) ve kilomu (80) sorup duyamadığım bir ses tonu ile bir şeyler söyledi.
Ve gözlerimin içine bakıp "bak evladım kesin bir şey söylemek ancak büyük bir "Tıp Fakültesinde" yapılacak tetkikler sonunda ortaya çıkacaktır; fiziken ve anlattıklarına bakılırsa gayet sağlıklı bir bireysin ama bunu söylemek zorundayım,akciğer filminde saptadığımız bir sürü leke var ve ne oldukları konusunda hiç bir fikrim yok. Ama şunu bil iyi değilsin hiç vakit kaybetmeden bir "Tıp Fakültesine" gitmen lazım diyerek filmdeki lekeleri bana gösterdi...
Sol Akciğerimde 4 adet 3,5 cm çapında,Sağ Akciğerimde 3 adet 2.5 cm çapında ve her iki Akciğer alanında yerli yersiz dağınık bir sürü belirgin leke...
...hastaneden nasıl çıktığımı ilk kimi aradığımı bilmiyorum ama son hatırladığım ağlar vaziyette iken karşımda ağabeyimi gördüğüm dü...
Bana ne olduğunu sorduğunda zar zor cevap verebildiğimi hatırlıyorum...İçeri girip doktorla uzun uzun konuşup gelmişti,bana sıkı sıkı sarılıp"hemen korkma daha ne olduğu belli olmayan bir şey"dedi...
Bir kaç gün kendi aramızda görüşüp bir karar aldık,evdekileri çok fazla telaşlandırmadan durumu bildirdik ve ilk otobüsle memlekete döndük...
...uyandığımda otobüs malatya terminaline girmişti...
"Malatya Özel Sevgi Hastanesi Göğüs Hastalıkları" bölümünde muayene olduktan sonra bir sürü test ve film aldılar.Sonuç için doktor ofisine girdiğimizde doktor bey sonuçları inceliyordu.
Oda beni soru yağmuruna tuttuktan sonra şöyle dedi:
"Hayır yolunda gitmeyen bir şey var..."
Bir süre düşündükten sonra bana "yakın zamanda yumurtalıklarında ağrı,şişme yada sancılanma gibi durumlar oldumu" diye sordu.
Bende "ergenlik çağımdan beri sağ yumurtalığımın daha büyük olduğunu zaman zaman ağrıdığını ama bunu pek önemsemediğimi" söyledim.
Hemen beni ultrason bölümüne gönderdiler...
..."sağ yumurtalığında büyük bir kitle var ve sanırım akciğerinde ki lekeler bundan kaynaklanıyor..." dedi.
Ama başka açıklama yapmadı ve beni hemen "İnönü Üniversitesi Üroloji ve Medikal Onkoloji" bölümlerine sevk etti.
Tek söylediği şuydu:bak Zafer bu ağır ve uzun bir tedavi,her şeyden önce sabırlı olmalısın ve yılmamalısın... dedi.
Tabi ki hiç bir şey anlamadım sadece içimden sanırım uzun süre hastanede kalacağım yada gelip gideceğim dedim.Yada bir sürü ilaç iğne diye geçirdim içimden...
...Üniversitenin Üroloji Uzmanı muayene ettikten sonra dönüp bana:sen bununla vücudunda ergenlik çağından beri mi yaşıyorsun ? dedi
"Sana inanamıyorum Zafer nasıl bir canın var nasıl dayandın buna" dedi.Ama ben hiç bir zaman bir sorun yaratmadığını hatırlayamadığım zaman aralıklarında ara sıra ağrı olduğunu bunu pek ciddiye almadığımı söyledim.Gerçekten de öyle idi hiç bir zaman bir sorun yaratmamıştı...ve ben yaklaşık 15 yıl böyle yaşamıştım...
...tüm filmler okunup raporlanmış ve tahliller çıkmıştı.Doktor sonuçlara bakıp bana döndü ve
"Yetişkin bir bireysin Zafer" dedi,"bunu anlayabileceğini umuyorum."Çok üzgünüm;
"...kansersin" dedi;
...bir an ne diyeceğimi yada ne demem gerektiğini bilemedim...
Duydukları karşısında panikleyen Babamın durumunu gören Doktor Babamı sakinleştirip uzun uzun hastalığımı anlattı ve Babama tedavisi olduğunu ama tedavi süresinin uzun olduğunu sağ yumurtalığımın tamamen alınması gerektiğini ve bunun çok acil olacağını söyledi...
...Ameliyat tarihim iki gün sonrasına alınmıştı bile.Babam dışarı çıktığımızda bir an gözlerimin içine bakıp şöyle dedi:"Korkma oğlum sonunda hayatımı vermekte olsa seni kurtarırım...Ama bunu şimdilik kimse bilmeyecek öncelikli olarak Annen..."dedi.
...sedye üzerinde boylu boyunca yatıyor,ameliyathaneye gidecek asansörün gelmesini bekliyordum.Annem ve Babam elimden tutmuş beni teselli etmeye çalışıyorlardı.Öyle korkuyordum ki bildiğim duaları ardı ardına okumaya başladım.
15 gün sonra Patoloji Raporum gelmişti ve yeniden hastanedeydik.Doktor bizi "Medikal Onkoloji" bölümüne gönderdi.Oradada uzun süren konuşmalar ardından korkmamam gerektiği "Testis Kanseri"nin tedaviye yanıt veren bir tür olduğunu söyledi. Hastalığım 3. evresine ulaşmış "Miks Germ Hücreli Tümör" diye adlandırılıyordu.
...bir hafta sonrasıydı.Onkoloji Servisine yatmış ilk Kür için bekliyordum.Hemşire odaya elinde üstleri kapalı bir sürü Serum Şişesi ile geldi.Damar yolum açılarak Yıkama diye adlandırılan Kür verilmeye başlandı.Önce hiç bir şey hissetmedim ama diğer Serum Şişeleri de sırayla bağlandıkça kendimi kötü hissetmeye başlıyordum... 1. gün, 2. gün... ve 5 günün ardından ilk Kür bitmiş ben ise bertaraf olmuş vaziyette ayakta durmaya çalışıyordum.Hangi ara arabaya bindim eve nasıl geldim hatırlayamıyordum...
(Canım Ailem;onlar hala Akciğerlerimde Kist var sanıyorlardı:Çünki Babam öyle söylemişti)
...her Kürün ardından 15 gün sonra tekrar geliyor sadece 30 dk lık bir ilaç alıp tekrar dönüyorduk.Ama o 5 gün süren gerçek Kür öyle geçiyordu ki sanki yıllarca hastanede kalıyordum....
...duvardaki saate bakıp saniyeleri sayar olmuştum ve bu gittikçe daha kötü oluyordu,gözlerimi açamaz oluyor ne yemek ne içmek istiyordum.Bazen kendimden geçiyor nerede olduğumu kestirmeye çalışıyordum.Tek istediğim şey vardı Serum daki ilaç bitsin ve biraz olsun rahatlamaktı.Zaman zaman kabuslar ile uyanıyor yerli yersiz halisülasyonlar görüyordum.Hem Allahım beni kurtar diye yalvarıyor hemde Rabbim al canımı diyordum.Ne dayanılacak bir durumdu ne de bitecek gibi görünüyordu.Artık Hastahane bana işkence yapılan bir yer gibi geliyor eve gittikçe huzur buluyordum.İçimden kaçmak geliyor ama o gücü kendimde bulamıyordum.Her geçen gün daha da kötüleşen bir hal almaya başlayan tedavimin üstünden yaklaşık 3 ay geçmişti.Ama dönüp geriye baktığımda sanki 3 yıldır bu haldeydim.Saçlarım dökülmüş,ten rengim değişmiş,gözlerim solmuş ve sanki bedenimdeki tüm kan çekilmiş gibiydi.Aynaya bakıp karşımdaki silüetin ben olup olmadığını düşünüyordum.Bu işkencenin ne zaman biteceğini kestirmeye çalışıyor bir yandanda halen kimsenin bilmediği Kanser olduğum gerçeğini sadece Babamla paylaşabiliyordum...
...dördüncü Kür bitmiş ve ilk kontrol filmim okunmuştu.Lekeler neredeyse %50 oranında küçülmüş gerçektende hastalığım tedaviye yanıt vermişti.Sevince boğulan ailem ne yapacaklarını şaşırmış herkesi telefon yağmuruna tutmuşlardı.Bense sevinme ve üzülme arasında gidip geliyordum.Seviniyordum çünki iyileşiyordum,üzülüyordum çünki tedavim hala bitmemiş bir üst Küre geçeceğim söylenmişti.Bir üst kürün ne olduğunu artık biliyor ve o yüzden korkuyordum bunun için de üzülüyordum.İnternetin altını üstüne getirmiş hastalığım ve tedavisi ile ilgili her şeyi artık ezberden biliyordum.Zaten tüm korkumda bu yüzdendi.Çünki insanın Boy ve Kilosu ile Vücut yüzeyi hesaplanıyor Kemoterapi Dozu ile çarpılıyor,bir sonraki Kür de ilaç dozu dahada artırılıyordu...
"Doktor" ekrana bakıp "Hastalık Stabil,Gözle Görülür Bir Değişiklik Yok" dedi... ve ben yıkıldım...Doktor beni sakinleştirmeye çalışıp,hastalığın uyku dönemi diye tabir edilen döneme girmesinin bile başarı olduğunu söyleyerek beni teselli etmeye çalışıyordu,bense başarı bunun neresinde neler çektiğimi bir Ben bir de Allah bilir diyerek ağlamaya devam ediyordum.
Evde herkes müjdeli haberi beklerken akşam saatlerinde eve ulaştık.Artık saklanacak bir durumdan çıkmıştı olay.Babam sakin ve bir o kadar da kararlı ses tonu ile yavaş yavaş gerçeği anlatmaya başladı.Annem paniklesede Babam onu sakinleştirerek bu durumu kabul etmemiz gerektiğini ve yılmak yerine savaşmamız gerektiğini söylüyordu.Nihayetinde herkes ama herkes öğrenmişti kanser olduğumu.Ama şunu dile getirmişlerdi "biz de cevap bulamıyorduk saçlarının neden döküldüğüne neden o kadar acı çektiğine" diyerek kötü bir durumu bana yakıştıramadıkları için anlamadıklarını söylemişlerdi.Zavallı Babacığım acısını içine gömerek oyununu iyi oynamıştı...
Herkes tarafından ortak karar alınmış tedavim başka bir hastanede devam edecekti çünki artık yanıt alamaz olmuştuk...Dosyalarımı toparlayıp kılı kırk yararcasına araştırıp sorarak "Kayseri Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi"ne gitme kararı aldık...Orada da bir sürü ayrıntı ile dosyalar incelenip karar alındıktan sonra,bir sonraki adıma geçileceği söylendi.Yaptıkları açıklamada aslında bir önce aldığım Kürü hiç bir hastalarına uygulamadıklarını,o Kürün normal de zaten yanıt vermediğini söylediklerinde bir kere daha yıkılmıştım.Bir anda ızdırap dolu son 3 ay geldi gözlerimin önüne...Resmen denek gibi kullanılmıştım hemde pervasızca....
Asıl korkum burada başlamıştı çünkü Kür 3. seviyeye ulaşmıştı ve doz yaklaşık 6 katına çıkartılmıştı.İçimden "sanırım bu defa seni ancak Yoğun Bakım Ünitesi kurtarır" diyordum ...Telefonun ucunda Ablam vardı beni susturmaya herşeyin yolunda gideceğine inandığını bana anlatmaya çalışıyordu ama nafile,durum ortadaydı ve kaçış yoktu o Kürü alacaktım...
...hemşireler yüzümdeki tedirgin ifadeyi anlamış olacaklar ki neden korktuğumu sordular.Bende onlara çektiklerimi teker teker anlattığımda bana "biz bu kürü senden daha genç hastalara uyguluyoruz ve hala bir sorunla karşılaşmadık"dediler.Biraz güven biraz tedirginlik ile kürü almaya başlamıştım.Ben sanıyordumki bir kaç dakikaya kalmaz kendimden geçerim...yine gözlerimi Acil Serviste açarım derken; 1. gün, 2. gün... ve birde baktım taburcu kağıtları benim elimde imza için sıra bekliyorum.Allahım bu bir mucize,aldığım onca yüksek doza rağmen hala dinç bir vaziyetteydim...Anlamıştımki gerçektende iyi bir merkezde tedavi görüyorum.Kemoterapinin bariz hiç bir yan etkisine girmeden rahatça evime dönmüştüm.Hatta içimden "böyle Kür uygulayacaklar ise bunu ne bir nede iki,defalarca almaya razıyım" diyordum.Herkes o dinç halimi görünce mutluluğa boğulmuştu...
Yeni merkezde neredeyse ilk ay bitmiş 2. kür için gelmiştim.Ama Babam hiç iyi değildi.Sürekli boyun bölgesindeki ağrının arttığını söylüyordu.Zaten bir yılı aşkın zamandır Boyun Fıtığı ile savaşıyordu.Kürün bitmesine dayanamayıp evden Annem gelince kendisi eve döndü.Bu Kür de bitmiş nihayet eve dönmüştük...Aile ikiye bölünmüş bir yerde ben bir yerde Babam koşturup duruyorlardı.Babam çevre Hastahanelere Ambulans ile götürülüyor ama kimse bir şey bulamıyordu..."benimse bir sonraki Kür tarihim gelmişti...
Sonunda Babamıda benim tedavi gördüğüm Üniversite Hastanesine getirmişlerdi.Ben Onkoloji Servisinde o kontrol ve tetkiklerle uğraşıyordu...
Aynı gün Doktorlarım Sabah Vizitesinde o sevindirici haberi verdiler.Kür yarıda bırakılacak ve "Kök Hücre Nakli" için planlanan tedaviye geçilip kendi "Kök Hücre"lerim toplanacaktı...Sevincim sadece bir kaç saat sürdü....telefonun diğer ucunda Ağabeyim vardı ve Babamın sonuçlarını açıklamak için aramıştı...
...kardeş "Omur İlik Kanseri Teşhisi Koydular... dedi.
Hani dibe vurmak diye bir deyim vardırya onu bizzat yaşamıştım.Neredeyse bir yıldır savaştığım düşman Babama da saldırmış üstelik "Son Evre"sine ılaşmıştı.Doktorlar "yapacak bir şey kalmamış;tüm omuriliğini,böbrek üstü bezlerini,karaciğerini ve beynini sarmış" dediler...
Babamın bir yanının felç olması,konuşma yeteneğini kısmen kaybetmesi sadece bir hafta sürdü.Sırf "bir şey yapamadık diye vicdan azabı çekmeyin" diyen doktorlar Babamı iki kere "Radyoterapi" tedavisine aldılar.Ama sonuç daha da kötü olmuştu.Yapacak bir şey kalmamış ve Babam eve götürülmüştü...Ben neredeyse 3 hafta hastanede kalmıştım.Bu arada babam günden güne daha da kötü oluyordu.Son hafta aradığımda bilincini kaybettiğini ve komada yattığını söylediler...Sadece elimizden bir tek şey geliyordu "Dua Etmek".
Eve dönmüştüm ve odaya girdiğimde onu yatakta cansız yatar gibi görünce sanki ölüp dirildim.O kocaman dev gibi babacığım kıpırdamadan iki büklüm olmuş nefes alışı bile hissedilmiyordu...Diz çöküp ellerine kapandım ve hıçkırıklara boğuldum...Beni odadan zor çıkardılar...Her şey bitmişti ve elimizden bir şey gelmiyordu.Rabbime Dua ediyordum ki ona daha fazla acı çektirme,onu cennetine al diye.Belki ölüm istenmeyecek bir dua idi ama böyle bir durumda yapacak başka bir şeyde kalmıyordu...
Ertesi gece Babam vefaat etti...
...Ablam boynuma sarılmış "O cennete gitti kardeş,O şehit oldu;Çünki Rabbim dermansız dertlerden vefaat edenlere bu mertebeyi verirmiş" diye beni teselli etmeye çalışıyor;benimse kulaklarımda Babamın "seni tedavi ettirmek için canımı bile veririm" sözü yankılanıyordu...
...ve bu gün;
Onu çok özlüyorum,ve Babam her aklıma geldiğinde ağlıyorum.
Ağlamak Babamı geri getirmeyecek ama elimde değil;
Ve bir söz verdim kendime;Babamı elimden aldın ama Beni asla alamayacaksın.
Çünki Babam da bir söz vermişti;"Seni Tedevi Ettirmek İçin..."
"Rabbim Babama Cennet Köşelerinden Bir Köşe,Tuğba Dallarının Gölgesinde Bir Yer ve Efendimizin Yoldaşlarından Yoldaşlar ver..."
18.02.2013...
İşte bu gün;
İlk Kök Hücre Toplama işlemi başarı ile gerçekleşti...
Ve aynen devam...
Yakın zaman içerisinde de Nakil İşlemi olacak...
Umarım başarı sağlanır...
Sağ olsunlar bazı arkadaşlarım hastalığıma karşı çok metanetli ve cesur durduğumu söyleyip beni dahada yüreklendiriyorlar. Ama bu hastalığın başlangıcında bu kadar cesur ve metanetli değildim!
Çok iyi hatırlıyorum öğlen saatleriydi… Pataloji laborutarına geldiğimde bankonun arakasındaki adama üzerinde kayıt numaram ve adımın bulunduğu fişi uzatırken ellerim titriyordu. Ellerimi kontrol edemediğimi anımsıyorum. Raporu alıp koşarak hızlı adımlarla 3 kata çıkmaya başladım bir yandanda çok anlayacakmış gibi elimdeki raporu okumaya çalışıyordum. Şükür kanser olduğum yazmıyordu! Anladığım kadarıyla başka bir şey vardı adenokarsinom diye. Daha sonraları bunun salgı bezi özelliği taşıyan bir tümör olduğunu öğrendim. Raporumu sevgili doktorlarımdan Levent’e uzattığımda yüzünün şeklinden yanıldığımı anlamıştım. Beklenen açıklama geldi kanserdim.
O asistan odasında defalarca bulunmuştum çeşitli sebeblerden dolayı ama oradaki eşyalar hiç çevremde dönmemişti o duvardaki boya midemi bulandırmamıştı. Yine de sakin olmaya çalıştım ama rengimin değiştiğini yüzümün düştüğünü anlayabiliyordum. Levent bana tedaviyi ne şekilde yapmamız nasıl bir program çizmemiz hakkında bilgi verirken sanki orada değildim. Aklımda hep bir hastane odasında öleceğim vardı. Konuşmamız bittiğinde ben 3.evre kolon kanseri olduğum dışında hiçbir şey bilmiyordum sadece orada takılıp kalmıştım. Odadan çıkıp bir süre tuvalette kendime gelmeye çalıştım sonrada hastahanenin bahçesine beni bekleyen ablamın ve sevgilimin yanına gittim. Bir bankta oturmuşlar beni bekliyorlardı. Hiç uzatmadım sözü pat diye söyledim kanserim diye. Zaten ne uzatılacak bir şey nede benim bunu uzatacak halim vardı.
Üzüntü çaresizlik ne yapacağını bilememe ve sevdiklerine karşı güçlü görünme çabalarıyla geçen bir kaç günden sonra Cerrahpaşa radyosyon onkolojiye gittik. Tedavimin planlamasını yapmak için bekleme odasında yine yalnız oturuyordum. Çok ama çok kötü bir ruh halindeydim. Hiç inkar etmemiştim hastalığımı kabullenmiştim ama çok üzülüyordum. Çok gençtim bu illette bulaşmak için.
Ve mucize orada gerçekleşti, bir melek geldi yanıma. Kafasında hiç saçı yoktu. Küçüçük yüzünü bir maskeyle kapatmışlardı ama o kocaman kahverengi gözleri ışıl ışıldı. Benim meleğim, 8 yaşında SELEN’im lösemiydi. Bir seneyi aşkın bir süredir tedavi oluyordu Cerrahpaşada. “Sen de hasta mısın?” diye sorduğunda sadece başımı sallayabildim. Bana “hiç korkma buradaki hemşire ablalar çok iyi, hiç acıtmıyorlar iğne yaparken, bazen biraz acısada o kadarda olacak iyileşmemiz için bu lazım” dedi. O sırada numaratörde benim numaram belirdi ve içeri girmek zorunda olduğumu söyledim.
Giderken göz göze geldik “istersen dedi ilaç verilirken korkarsan canın yanarsa ben gelip senin elini tutarım”. Ne diyeceğimi bilemedim arkamı döndüm ve içeriye girdim. Ama daha bir dik yürür olmuştum o minicik melek bana cesareti dik durmayı göstermişti. Bir çok şeyi onun sayesinde atlattım. Canım bebeğim, meleğim SELEN’im çok teşekkür ederim sana! Bana verdiğin cesaretten savaşma hırsından dolayı. Seni çok ama çok seviyorum. Ve bu illeti atlatmış olmana inan kendim atlatmış kadar seviniyorum.
Iyiki varsın iyiki o gün orada karşıma çıktın!
Dün gece ağrılarımın dayanılmaz olduğu saatlerde sağ elimle sol elimi tuttum ve gözlerimi kapayıp senin ellerimi tuttuğunu düşündüm her ağrım arttığında her çaresiz kaldığımda yaptığım gibi…
İnanıyorumki hasta olalım ya da olmayalım hepimizin tutacak bir eli vardır. Ne zaman çaresiz hissetsek ne zaman acımız olsa o an yanımızda olmasalar bile gözlerimizi kapatıp onların ellerini tuttuğumuzu düşünelim. Göreceksiniz ki dertlerimiz bir nebzede olsa azalacak yüreğimizde bir umut doğacak.
Hakan Reisoğlu
1 yorum:
zafer aslan yazdıklarını ağlayarak okudum bn bi onkoloji hemşiresiyim çocuk onkoloji 11 dünya güzeli bebeğimi kaybettim hepsi benim için bi son gibiydi. verdiğimiz kürleri kaldıramıyordu o küçücük bedenleri ellerimde gidiyorlardı cennete onları bi güvercin gibi uçuruyordum.Acı çekerek bırakıyordum onları gök yüzüne berhudanım var 3 ay kaldı yoğun bakımda eridi resmen bebeğim 4 defa dayanamadı kalbi durdu ama o küçücük bedeniyle direniyordu bu kanser illedine her defasında yeniden atmaya başladı o minik yüreği.Allah o hastalıktan kurtulmanıza yardımcı olsun direnin ona yıkılmadığınızı gösterin biz dualarımız ve mesleğimizle ALLAH izin verdiği sürece yanınızdayız.
Yorum Gönder