Fuat Ulus |
South Dakota Tıp Fakültesi, Psikiyatri Ana Bilim Dalı, 1978-83 yillari arasinda, McKennan Hastanesi, Konsultasyon-Liyezon psikiyatristi (Asistan Profesör) olarak hizmet vermekteydim. Gorevim, cerrah, ic hastaliklari, kadin-dogum, aile hekimligi gibi servislerdeki uzmanlara yardimci olmak hem uzmanlara hemde tıp öğrencilerine eğitim vermekti.
Bir gün, Onkoloji Servisinden bir konsültasyon geldi, uzun süredir lösemi hastası olan 60 yaşlarında bir hanım yeniden alevlenen durumu dolayısla servise yatırılmıştı. Hasta, bedensel zorluklara rağmen, durumunu tepki vermeden aşırı olgunlukla kabullenmiş, aile ve hastane calisanlarina daima güler yüzlü, anlayışlı, iyi davranışı doktorları sasırtmış hastayı gorerek, klinik durumu açıkklamamı istemişlerdi.
O zamanlar 37-38 yaşlarında olduğum düsünülürse aramızda anne-oğul iliskisi gibi bir kusak farki bulunmaktaydı. Kızı ve oğluyla tanıştığımda --eşini de kanserden kaybetmişti -- onların da cok iyi cocuklar olduğunu gözlemledim. Annelerinin durumuna belki ondan daha cok kaygı duyuyorlardı.
Yeterlilik sınavını geçerek uzmanlığımı tamamladığım altıncı senemdi... Yas sürecinin beş aşamada "kabullenmeme-öfke-pazarlık-üzüntü-kabullenme" açıklayan Kübler-Ross formulasyonu heyecanla uygulanmaktaydı. Ben de bu kusagin filizlenmis uzmanı olarak bu formatı hem tatbik ediyor, hem de Tıp öğrencileriyle, eğittiğim psikiyatri ve aile hekimlerine oğretiyordum. Iyi, hos ta, bu hasta, bu formata karsi gelir gibiydi. Yirmi senedir devam eden rahatsizliga artik bir az alısılması ve hastanın bu rahatlığı yansıtması tabi ki beklenirdi ama bu kadar olgunluk beni düşündürmekteydi. Vizit sırasında hepimizin ismini oğrenmis, hatırımızı soruyordu. Hatta bir keresinde, bana o gün nasil olduğumu sorunca "..o benim sorum... benden calamazsin..." diye mizaha da kacmis, grupta gülüsmelere sebep olmustum -- o zamandan bu zamana kadar da bana hatirimi soran hastaya aynisini soylemekte, bu nadir, olgun, bana cok sey ogreten hanımı hala yad etmekteyim.
Bir gün, Onkoloji Servisinden bir konsültasyon geldi, uzun süredir lösemi hastası olan 60 yaşlarında bir hanım yeniden alevlenen durumu dolayısla servise yatırılmıştı. Hasta, bedensel zorluklara rağmen, durumunu tepki vermeden aşırı olgunlukla kabullenmiş, aile ve hastane calisanlarina daima güler yüzlü, anlayışlı, iyi davranışı doktorları sasırtmış hastayı gorerek, klinik durumu açıkklamamı istemişlerdi.
O zamanlar 37-38 yaşlarında olduğum düsünülürse aramızda anne-oğul iliskisi gibi bir kusak farki bulunmaktaydı. Kızı ve oğluyla tanıştığımda --eşini de kanserden kaybetmişti -- onların da cok iyi cocuklar olduğunu gözlemledim. Annelerinin durumuna belki ondan daha cok kaygı duyuyorlardı.
Yeterlilik sınavını geçerek uzmanlığımı tamamladığım altıncı senemdi... Yas sürecinin beş aşamada "kabullenmeme-öfke-pazarlık-üzüntü-kabullenme" açıklayan Kübler-Ross formulasyonu heyecanla uygulanmaktaydı. Ben de bu kusagin filizlenmis uzmanı olarak bu formatı hem tatbik ediyor, hem de Tıp öğrencileriyle, eğittiğim psikiyatri ve aile hekimlerine oğretiyordum. Iyi, hos ta, bu hasta, bu formata karsi gelir gibiydi. Yirmi senedir devam eden rahatsizliga artik bir az alısılması ve hastanın bu rahatlığı yansıtması tabi ki beklenirdi ama bu kadar olgunluk beni düşündürmekteydi. Vizit sırasında hepimizin ismini oğrenmis, hatırımızı soruyordu. Hatta bir keresinde, bana o gün nasil olduğumu sorunca "..o benim sorum... benden calamazsin..." diye mizaha da kacmis, grupta gülüsmelere sebep olmustum -- o zamandan bu zamana kadar da bana hatirimi soran hastaya aynisini soylemekte, bu nadir, olgun, bana cok sey ogreten hanımı hala yad etmekteyim.
Iki hafta hastayı hemen her gun, bazen tek basima, bazen mentorlugunu yaptigim asistan hekimlerle ziyaret ettim. Is klinik boyuttan cikmis, vizitler artik bir komşu kabul günü sohbetine dönüsmüstü! Konusmalarimiz daha cok aile fertleriyle bazen de sanat ve hatta politikayla ilgiliydi. Bu arada her vizitte hastanın durumu biraz daha kötüye gitmekteydi! Bir sabah, hastanin yattigi servis sefi beni cagirdi ve hastaya artik birsey yapamayacaklarını, durumunun kötüye gittiğini bildirdiklerinde hastaneden eve taburcu edilmek istedigini, ogle uzeri hastaneden cikartacaklarini söyledi! O günkü ziyaretim hasta ile olan son vizitim olacakti...
Nedendir bilinmez, bu vizite asistanlarimi goturmek istemedim. Belki kendime guven duymuyor, onlarin beni boyle gormesini istemiyordum... Hastanin odasina girdigimde pencere onundeki iskemleye oturmus disariyi seyretmekteydi... Beni gorunce yine o kendine mahsus, huzurlu tebessumu ile karsiladi... Hic bir sey soylemedim, ben de yari tebessum etmeye calistim, obur iskemleyi cekerek karsisina oturdum... Bir zaman, birkac saniye birbirimize bakistik... " konusmadan iletisimi"i ilk defa pratige yoneltmistim! Bir zaman sonra, hasta iki elini de uzatarak sag elimi ellerinin arasina aldi, yine gözgöze geldik... " Meraklanmayin Doktor, hersey iyi olacak..." dedi! Haydaaaa! Rolleri degismistik! Kimin hekim, kimin hasta oldugu birbirine karismisti! "Ben" dedi, "cok talihli bir insanım, ne yasamadan korktum, ne de ölmekten... etrafimdakilerde bana bunda yardim ettiler... Siz de doktor, asistanlarinizda, diger doktorlar da bunu kanitladiniz..." Yutkundum, birsey soyleyemiyordum ama sonra hastanin benden birsey duymasina gereksiniminin olmadigini anladim... Karşısında kendisi icin kaygı duyan biri vardi, bu ona yetiyordu. Bir zaman sonra hic birsey soylemeden ve arkama bakmaya cesaret edemeden odadan ayrildim... Birkac gun sonra da gazetelerden vefat haberini okudum...
Içimde bir rahatlama olusmuş, hastadan bir huzur adeta pozitif bir enerji bulaşmıştı...Belki de kanserle dansini yapan bir hastaya refakat etmenin mesleksel seref ve keyifini yasamaktaydim...
Bu olay ile baslayan ve 30 senedir hala cevabini bulamadigim bir soru var. Umudun yeri nedir?
Umut her durumda oldugu gibi motivasyon, iyilesme, rahatlama icin gereken bir etkendir. Bununla beraber, ne zaman umudu tesvik etmek ve ne zaman hastaya durumu kabul ettirerek geri kalan yasamini en rahat bir sekilde gecirmesine yoneltmeye karar vermek gerektiği kolay değildir.
Eger umudu olmayan bir durumda hastaya -- bilhassa ailesine -- realite disi umut asilamaya devam edilirse hastaligin kotulemesinde hem hasta ve hem de ailesi dus kirikligina ugrayacaklardir. Diger yonden, tersi, umutla iyilesilebilecek bir durumda hastanin -- bilhassa ailesinin -- umudu başından kirilirsa hastalik daha cabuk ilerleyecektir.
Hastaya umut verme ve hastaya umut degil realiteyi sergileme, dolayisi ile kabullenmesini arttirarak geri kalan yasamini rahat ve huzur icinde gecirme boyutlarini ayiran cizgiyi nasil cizmemiz gerekmektedir?
Klinisyenler, hastaya ne zaman umut verme ve ne zaman da realiteye hizmet etme duzeyinde kararlamada daha bunun cevabini verememislerdir.
Dr. Fuat Ulus
1 yorum:
Sevgili arkadaşım Fuat,Bu sayfayı seni bulmak için kullandigımdan öncelikle özür dilerim.Ancak e-mail adresine ulaşamadım.Ben Dr. Halil Akın Çiftok--Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı.40 yıl civarında Edirnede (sigorta ve devlet hast) çalıştım. Çok yoruldum ama sağlığım iyi.senin moral yazındaki gibi Allaha şükür moralliyim. B.Çekmeceye yerleştim.Tel:0 532 2537173--e mail adresim-: halilciftok@hotmail.com ailecek selemlarımı yollar aramanı beklerim.
Yorum Gönder