İçimizden Biri Emine Uçar --Röpotaj: Zambak Kan

Emine hanım merhabalar...Sizinle tanışmamız MEMEKANDER İzmir Başkan Yardımcısı Saadet Hepkoşar KÖKNEL hanfendinin, İzmir'den KANSERLE DANS Derneği Gönüllü arkadaşımız olan Güzin YILDIRIM'dan telefon numaramı alması ve beni aramaları ile başladı. Daha sonra sizinle bir görüşmemiz oldu. Ve BEKLEYİŞ kitabınızın İmza Günü... Emine UÇAR kimdir ? Bize kendinizi tanıtabilirmisiniz?
Emine Uçar özgür bir ruha sahiptir. Kendini çok şanslı hisseden, duygularını çok yoğun yaşayan, bir hedefi olduğunda sonuca mutlaka ulaşan ama prensiplerinden asla ödün vermeyen bir insandır.
Hayatında belkiler ve acabalar yoktur, yalnızca evet veya hayır vardır. Kararları her zaman nettir. Kendine hesap veremeyeceği hiçbir hareketi yapmaz ve yaşamaz.
Kanser serüveninizden bahsederken; bu kitabın okuyuculara vereceği mesaj neydi?
En önemli mesaj, kendinizi güvende hissedebileceğiniz bir doktora teslim etmektir. İşte o zaman doktor tedaviyi yapar, sizde verileni uygularsınız. Hastalıkla ilgili teferruatları beyninizden çıkarırsanız sizde hastalık kalmaz, geriye yalnızca yaşamak kalır….Ben bugün hala kaç lenfim alınmış, kaçıncı evredeyim gibi hiçbir sorunun cevabını bilmem. Bilmesi gereken doktorlarım, ben değil...
Kendinizi hasta olarak düşünmezseniz inanın hasta olmuyorsunuz. Örneğin hava rüzgarlı bu havada başım ağrır diye düşünürseniz, yavaş yavaş başınız ağrımaya başlar, rüzgarı fark etmezseniz başınızın ağrıyacağı aklınıza bile gelmez. İnsan kendini, kendisi yönlendirebilir.
İlk kemoterapim yapılacağı zaman acaba nasıl bir şey, bana ne olacak diye merakla nette araştırırken en çok karşılaştığım cümle “tır çarpmış gibi oluyorsun” diye yazılarla karşılaştım ve korktum. Kemoterapi bitip eve geldiğimde ben ne zaman tır çarpmış gibi olacağım diye beklemeye başladım. Tabiki etkilendim ama ben kendimi daha kötüsüne hazırladığım için o an yaşadığım bana basit geldi ve o kadar da değilmiş dedim. O andan sonra demek ki etkisi herkeste farklı oluyor diye başkalarının anlattıklarından etkilenmeme kararı aldım. Bedenimle beynimi dengeye koymayı başardım.
Tedavi sürecinde kendime hasta muamelesi yapmadım. Ağzımın acılığından kahve içemezken bile içemesem de her sabah kahvemi yaptım ve sehpaya koydum. Hasta olduğumu kendime bile hissettirmedim yani kendimi kandırdım ve elimden geldiğince eski hayatıma devam ettim.
Kendinden vazgeçersen bu savaşı kaybedersin, ben asla kendimden vazgeçmedim ve başardım, kimse kendinden vazgeçmesin.
Kitabınızın adı BEKLEYİŞ ? Bu adı verirken; neyi vurgulamak istediniz ?
Bilinmeze yaptığımız yolculukta hep bir adım sonrayı merak içinde bekleriz. Tahlil yaptırırız doktor ne diyecek diye bekleriz, bir tetkik istenir önce acaba nasıl olacak diye, sonra ne çıkacak diye bekleriz. Tedavi dönemi hep heyecanlı bekleyişlerle geçtiği için kitabın adı “BEKLEYİŞ”…
-Umuda yolculuk gibi...Evet sizin bekleyişiniz size armağan olarak geri dönecek...Ben buna gönülden inanıyorum.
Kitabınız BEKLEYİŞ'i yazma amacınızı anlatabilirmisiniz ?
Hiçbir acı yaşandığı gibi kalmıyor. Yıllar sonra okuduğumda acaba ne hissederim merakı ile günlük tutmaya başladım. Yazarken, dışardan bir gözle bir kanser hastasının neler hissedebileceğini öncelik aldım, yani kendimle röportaj yaptım. Yazdıklarımı okudukça kendimi daha iyi tanıdım ve beynime daha iyi hükmetmeye başladım. Sonra baktım ki yazmak bana çok iyi bir terapi oldu, devam ettim. Psikolojik desteğe bile ihtiyacım kalmadı.
Nerden aklınıza yaşadıklarınızı yazmak fikri geldi ve neden yazmak istediniz ?
Radyoterapiye ilk başladığım gün sinirleri çok bozuk, her dakika ağlayan ve ne yapacağını bilmeyen, bir arkadaşla tanıştım. Ben gayet iyiyken onun bu şekilde olmasına çok üzüldüm ve onun için ne yapabilirim diye düşünmeye başladım. Samimi olmaya başladıkça beni örnek aldı ve her geçen gün değişime uğradığında o kadar çok mutlu oldum ki… İşte o zaman daha çok kişiye ulaşmak için yazdıklarımı kitap haline getirmeye karar verdim.
Kitabınızda yanında olması gereken kişileri o kadar güzel anlatmışsınız ki; sizce yanında neden olmalılar ? Bazen de uzaklaştırmak istemişsiniz...Bu size özel bir durum mu ?
Ben sevgiyle beslenen bir insanım. Hayatımın en önemli yapı taşı, yaşama sebebim ve olmazsa olmazım sevgidir.
Ailem ve dostlarımdan yana çok şanslıyım. Arkadaşlarımın sayısı az, gerçek dostlarımın sayısı çok olduğu için biz büyük bir sevgi ailesiyiz, herhangi birimize bir şey olsa hemen kenetleniriz. Her zaman moralimin iyi olmasının en büyük sebebi, sevdiklerimin bana verdikleri değer oldu. Buda benim her zaman güçlü olmamı sağladı.
Bazen uzaklaştırma sebebime gelince; onlara o kadar çok değer veriyorum ki, üzülmelerine dayanamam. Yıllardır birbirimizin her halini bildiğimiz için belli etmemeye çalışsam da ses tonumdan bile anlarlar. Özellikle kemoterapi döneminde kendimi iyi hissetmediğim zamanlarda ne durumda olduğumu anlamasınlar diye onları üzmemek adına uzak durduğum zamanlar oldu.
Annem ve aile fertlerimin çoğuna kanser olduğumu tedavim komple bittikten sonra söyledim. Süreç çok uzun olduğu ve üzülmekten başka ellerinden bir şey gelmeyeceği için onlara bu sıkıntıları yaşatmak istemedim.
Bu durum bana özel bir durum mu sorusunun cevabına gelince. Bence evet. Ailemden kanser olduğumu bilen yalnızca ağabeyim ve ablamdı. Özellikle annemden ve yeğenlerimden saklamak için yardım istedim, bu düşünceme saygı duydular ve onlarda beni kırmamak için yardımcı oldular.
Hayatımdaki insanı uzaklaştırma sebebine gelince… Tedavi döneminde ne hale geleceğimi bilmediğim için kafasında o eski resim kalsın istedim. Beni çok seven ve benim çok sevdiğim bir insanın bu halimi görüp üzülmesine içim elvermediği için kendimden uzaklaştırdım.
Herkes çevre yönünden benim kadar şanslı olmayabilirler. Üzüntüler ve dertler paylaştıkça azalır. Sevgi çemberi içindeydim, o yüzden hiçbir zaman yalnız kalmadım, çevremde her probleme mi konuşabileceğim, paylaşabileceğim insanlar vardı. Asla içime kapanmadım ve normal hayatıma devam ettim.

Dansınızdan önce KEŞKE'leriniz olmuş...Şimdi ne tavsiye edersiniz tüm okuyuculara ? Çünkü Erken Tanı Hayat Kurtarıyor...
4 yıl önce biyopsi yapıldığında, sonuç temiz olmasına rağmen doktorum Cüneyt Bey beni karşısına aldı “sen mükemmeliyetçi bir insansın, sonuç şu an temiz ama bir daha geldiğinde temiz olmayabilir, kanserleşebileceği kabul edilen dokular var ve kan testlerinde östrojende yüksek çıkmış, yani değişebilir hücreler ve östrojen. Meme dokusu içinde diğer alanlarda ilerde gelişebilecek riski engellemek için senin memelerinin içlerini boşaltalım ve kanser riskini ortadan kaldıralım” dediğinde ameliyattan kaçtım ve kendimi kadere teslim ettim.
Yıllar önce bu günleri görerek beni uyaran doktorumu dinlememin faturasını, iki mememi kaybederek ödedim.
Bu yaşadıklarımdan sonra tavsiye edebileceğim en önemli uyarı “doktora hasta olmadan önce gidin ve düzenli olarak kontrollerinizi yaptırın” Olacaktır.
-Evet hangimizin KEŞKE'leri olmamıştır ki; ben de hep şu sözü söylerim. "Kaderimiz içimizde yaşıyor, sadece onu görecek cesaretimiz olsun yeter"...Kısaca birşeyden kaçsak da onu kabul etmeliyiz...Bu bize mutluluk ve üzüntü versede...
Kitabınız gelirini bağışlayacağınızı vurgulamıştınız ? Nereye ve neden ?
Kitabımın gelirini SAĞKAL Derneğine bağışlayacağım. SAĞKAL Derneğinin “Umut Atölyesi” (Meme Kanserli Kadın Sürekli Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi) adında bu işe gönül vermiş kişilerden
oluşan güçlü ekibi ile benim koordinatörlüğümde çalışmalarını yaptığımız Sosyal Sorumluluk projesi var.
Projenin amacı; Meme kanseri tanısı konulan, tedavi süresince ve tedavisi tamamlanmış olan kadınların psikososyal travmalarını giderebilmek amacıyla kurulan bir rehabilitasyon merkezi oluşturmaktır. Kanser hastası kadınlarımız bir arada çeşitli hobilerle kendilerini meşgul etmeleri sayesinde sürekli hastalığa odaklanmalarından sıyrılarak hastalıklarıyla daha iyi başa çıkar hale geleceklerdir. Örneğin; kanser hastası bir kadın alacağı resim kursunda tuale attığı her fırça darbesinde, belki çevresinden bile sakladığı hastalığını paylaşacak ve onu somutlaştırarak kabullenişini sağlayacak. Bununla birlikte kendisini rehabilite edecektir.
Merkezi İzmir’de açılacak Umut Atölyesi’nin hedefi tüm Türkiye’ye yayılmak. Kurduğumuz bu ağ sayesinde her geçen gün sayısı hızla artan çağımızın hastalığı kansere karşı, bilinçli ve eğitimli kadınlarımızın sayısını çoğaltarak savaşımızı verebilmek ve ulaşabileceğimiz insan sayısını artırmak.
Türkiye’de sosyal sorumluluk projelerinin maddi imkansızlıklar yüzünden hayata geçirilmesi çok zor. O yüzden projenin yazıda kalmasını değil de uygulamada olmasını istediğim için elimden geleni yapmak adına kitabımın gelirini bağışladım.

Kitabınızi yazarken emekleri geçenleri bize açıklayabilirmisiniz ?
Kitap yazma fikrimi ilk önce doktorum Cüneyt Bey’le paylaştım. Beni o kadar çok yüreklendirdi ki, beni en iyi tanıyan kişilerden biri olan doktorum benim yapabileceğime inanıyorsa kesinlikle başarırım diye düşündüm ve hiç düşünmeden yazmaya başladım. Her an benim yanımda olan 30 yıllık arkadaşım Fatma AYDIN ise “sen bu işi de başarırsın, yanındayım” dedi.
Editörüm ve arkadaşım olan Semra CİCİGÖZ hiç düşünmeden ve hiçbir şey talep etmeden hemen kabul etti. Benim elimden çıkan yazılarım Semra CİCİGÖZ’ün eline geçtikten sonra renk ve duygusallık kazanarak, onun sayesinde kitap halini aldı. Kitap kapağını da kendisi tasarlayarak, elinden gelen her şeyi fazlası ile yaptı.
Ekin Sanat Yayınevi de elinden gelen desteği esirgemedi ve “BEKLEYİŞ” Ekin Sanat Yayınevin’de basıldı.
Kitabın arka kapağında ki resmi ise çok yetenekli genç bir üniversite öğrencisi olan Çağla ŞEN'in emeğidir. Kitaba “BEKLEYİŞ” adını veren isim annesi Ressam arkadaşım Faize BOSTAN’dır.
Sizin aracılığınız ile buradan emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler ediyorum.

Bana bu fırsatı verdiğiniz için size çok teşekkür ediyorum. Gerek imza günümde, gerekse mesajlarınızla beni yalnız bırakmadığınız için minnettarım..
Sevgiyle kalın...

Zambak KAN

Hiç yorum yok: