Bir Tıp Fakültesi Öğrencisinin Kanserle Dansı

Ahmet Bey’e tıp fakültesini kazandığı yıl teşhis konulmuş. Eğitimine ara verip, 3. evre hodgkin lenfoma ile dans etmiş bir yıl, şu an kanseri remisyonda. Kendisıne eğitiminde başarılar diliyoruz, bu yollardan geçen bir hasta olarak, mezun olup mesleğine başladığında duyarlı ve örnek bir bir doktor olacağından şüphemiz yok. Hastalarını sadece hastalık, ilaç ve istatistik değil, bütünüyle gören ve en fazla özen ve ilgiyi gösteren.

Ahmet Bey tedavi sürecinde kendisine anlayış ve ilgiyle yaklaşan doktorlar olduğu gibi duyarsızlığa da tanık olmuş.

Kıssadan hisse: ne söylenildiği, nasıl söylenildiği, en ufak ilgi, destek, atılan ekstra adım çok büyük fark yaratıyor. Gerek aile ve çevreden, gerek sağlık personelinden gelen. Kanser sadece tibbi değil, sosyal, psikolojik, moral yönü olan bir süreç.    

Gelin kendi ağzından dinleyelim hikayesini...
Üniversiteye yeni başlamıştım. Belimde geçmek bilmeyen bir ağrı vardı. MR, kan tahlilleri, bilgisayarlı tomografi yapıldı: Teşhis (evre 3b) hodgkin lenfomaydı.
Apar topar okulu dondurmaya karar verip kemoterapiye başlamak için memleketime geldim. İlk randevuda doktorum hızlı hızlı tedaviden ve kemoterapinin yan etkilerinden bahsetmeye başladı. Saç dökülmesinden halsizlik,mide bulantısı, kısırlık, anemi gibi birçok şey sıraladı. Oysa ben doktorun ağzından çıkacak ufak da olsa bir iyileşme umudu, cesaretlendirici bir söz arıyordum.
‘Erken teşhislerin 25 sene yaşadığını benim hastalığımın ise ilerlemiş olduğunu’ söyledi sadece.  Bu durumu kabullenmek istemeyen ablam daha sonra doktorla konuştuğunda " ben öyle birşey demedim tedavi 25 yıldır uygulanıyor ve o zamandan beri hastalarımız yaşıyorlar" dedime çevirdi lafı.
Bir kanser hastasıyla konuştuğu cümleleri özenle seçmeli doktoru... Hasta için moral o kadar önemli ki... Sorularına cevap almak, duyulmak. Önemli olan şeyin sadece ilaçlar olmadığının bilincinde olmalı.
15 günde bir kemoterapiye başlamıştım. Kemoterapi salonunda bütün hastalar yan yana rahat koltuklarda oturuyorduk. Yanımdaki aynı hastalıktan muzdarip bir amcayla sohbete başladık. Hastalıktan yan etkilerden konuşurken hemşirenin hazırladığı kırmızı renkli serumu gösterdi, o sırada ikimize de şeffaf renkli ilaç veriliyordu. Kırmızı renkli ilaçların daha ağır olduğunu söyledi. İlerleyen dakikalarda bir kırmızı ilaç da bana gelmişti... Saçları dökülmüştü amcanın. "Saçlarını sıfıra vur yoksa benim gibi gittiğin mağazanın ortasında saçın birden dökülmesin" dedi. Korkmadım desem yalan olur. Saçlarımı ikiye vurdurdum. Döküldü dökülecek derken, 2 ay sonra dökülmeye başladı saçlarım. O da amcanın anlattığı gibi ani bir şekilde olmadı. Bir kısmı uzadı bir kısmı seyreldi.

Tedavi süresince moralimi ailem ve arkadaşlarım desteğiyle yüksek tuttum. Ufak tefek  olaylar, tatsızlıklar yaşamadım değil. Bir gün gelmeden önce çok su içmediğim ve derimin kuru olduğu, zor damar yolu açtığı için alenen azarladı beni bir hemşire (sanki buna hakkı var gibi). O gün aldığım ilaçtan sonra çok mide bulantım oldu.
Bir başka sefer, uzman doktor karaciğerimin büyüdüğünü film çektirmemiz gerektiğini söyledi. Filmi çektirdik. Karaciğerimde sorun olmadığını gördük. Anlayacağınız durduk yere radyasyon yedik.
Sonunda daha iyi karşılandığım ve bakım gördüğüm başka bir hastaneye geçtim. Bir önceki doktorum herkesten uzak durmamı tokalaşmamın yasak olduğunu söyleyip konuyu kestirip atmışken yeni doktorum -belki de tıp öğrencisi olmamdandır- benimle tokalaştı. Her soruma özenle ilgiyle cevap verdi. Ellerini sık sık yıkadıktan sonra tokalaşabilirsin ne olacak ki dedi. Bu bile inanılmaz moral verdi bana. İki doktor arasında resmen bir uçurum vardı. Düşünebiliyor musunuz bütün insanlardan uzak oturmanın ne demek olduğunu? Sana herkes el uzatırken sen elini çekmek zorunda kalıyorsun, yasak olduğu için. Toplumdan dışlanmış oluyorsun. Zaten bir ölüm kalım savaşındasın...
İki farklı kurumda iki farklı insandan gördüğüm yaklaşım. Ufak şeyler belki ama çaresizlikte en ufak ilgi, destek ve anlayışa insan olarak görülmeye ihtiyacı oluyor kişinin.

Daha yazacak çok şey var... Şimdilik sağlıcakla kalın...
Ahmet Altıntaş

Hiç yorum yok: