İçimizden Biri Mini Röportajlar --Perihan Reyhan Alkan

Kanser olduğunuzu nasıl fark ettiniz?

Her yıl düzenli olarak yaptırdığım tetkiklerim esnasında fark edildi.

Öğrendiğinizde ne hissettiniz, nasıl duygular oluşturdu sizde?

Patoloji sonucunu gördüğümde, anlamıştım zaten ama bir yanımla da, Doktor, yanılmışsınız, temiz çıkmış diyecek diye umutlanıyordum lakin Doktor teyit ettiğinde de, dünya yıkılmış ya da başka bir felaketmiş gibi çok kötü bir duyguya kapılmadım doğrusu. Kötü oldum şüphesiz ama hastalık nedeniyle değil, planlarım altüst olduğu için. Oğluma ne diyecektim, nasıl anlatacaktım. Çünkü o gün İzmir’de işe başlamıştı. Ben de bavulumu hazırlamış, biletimi almış, o akşam yola çıkacaktım. Otelde bana da yer ayırtmıştı. Ev arayacaktık, ilk etapta gerekli eşyaları alacak, Ankara’ya gidip oradan da eşya getirecektim, sonra da sevdiği kızı istemeye Samsuna gidecektik birlikte… En sevinçli günüydü, aylarca iş arayıp bulamamış, tam umduğundan da iyi bir iş bulup mutlu olduğu gün nasıl söyleyecektim ona bunu? En zoru buydu, kanser falan değildi umurumda olan. Bir müddet oyaladım, bir yanlışlık olmuş, yeniden tetkik yapılacak, başka tetkikler de yapılacak vs…
       
 Doktor ise, eveleyip geveliyor, bir türlü söyleyemiyordu. “Doktor Bey, üzülmeyin, açıkça söyleyin, korkmayın, dayanıklıyımdır ben, anladım da zaten rapordan, kanserim değil mi” dedim. Zor duyulur bir sesle, “Maalesef evet” diye yanıtladı. Ardından da, “Çekindim, duyunca ayılıp bayılan, kendini yerden yere atanlar da oluyordu, sizin kimseniz de yok, öyle bir durumla karşılaşırsam diye çekindim. Kusura bakmayın, biraz da kendimi düşündüm sanırım, öyle bir durumda ne yaparım diye” dedi. “Doktor Bey, siz daha iyi bilirsiniz lakin diğer hastalıklardan farklı bir hastalık değil, hepsinin kendine göre zorlu tedavi süreçleri, ameliyatları, hatta ölümle sonlananı da var ve herkesin başına gelebilir, benim bir ayrıcalığım yok, benim de başıma gelebilirdi ve geldi…
           
Ne zaman, nasıl ve hangi nedenle sonlanacak yaşamımız hiç belli değil, mutlaka bir hastalık nedeniyle de ölünmüyor. Buradan çıktığımda, yolda bir araba da çarpıp ölümüme sebep olabilir ya da şu an bir kalp krizi, her şey mümkün, uzun vadeli düşünerek üzülmek yersiz. Kaderimizde ne varsa onu göreceğiz, ne zaman takdir edilmişse, o zaman teslim edeceğiz bu emaneti, ne yaparsak yapalım, ne bir saniye sonra, ne de bir saniye önce, tam zamanında!..
       
 Allahtan gelene amenna, kısmette bu da varmış, şimdi vahlanıp tühlenmenin sırası değil, neler yapılacak, nasıl ve ne zaman yapılacak bunları konuşalım biz ama ameliyatı lütfen mümkün olduğunca erkene alın ki bir an evvel bitsin de, oğluma gidebileyim, orada yalnız ve otelde kalıyor, çocuk perişan olacak” dedim. Şaşırdı Doktor: Ne kadar güçlüsünüz, basit bir enfeksiyon demişim gibi karşıladınız, şaşırmadınız bile, hatta neredeyse hiç üzülmediniz diye karşılık verdi. Ben ise, “Kendimi değil, oğlumu düşünmeli ve onun için bir an evvel bu marazdan kurtulup iyileşmeliyim, çünkü yapacak çok işim var, oğlumun da bana ihtiyacı, henüz bensizliğe hazır değil. Bana bir şey olursa, yapayalnız kalacak ve perişan olacak, o nedenle beni yaşatmalısınız, ben de inatla yaşamalıyım dedim…

Özetle tek korkum, oğlumu bana en çok ihtiyacı olduğu anda, henüz yeni bir hayatın başındayken ve sevdiği kıza ellerimle teslim ve emanet edemeden ölmekti…

Bu hastalık hayatınızda neleri etkiledi, olumlu ve olumsuz neleri değiştirdi?

Az önce tek tek sıraladıklarım yanı sıra, pek çok işimi aksattı. Ne İzmir’e gidebilip oğluma bir düzen kurabildim, ne de Ankara’ya gidip eşya getirebildim, Ankara’daki yeni aldığım eşyalar, yok pahasına satıldı. Oğlum İzmir’de alelacele bir ev bulup en elzem bir iki eşyayı almış yarım yamalak yaşıyordu. Aksi gibi kemoterapi sonrasında, radyoterapi cihazı bozulduğundan, Akdeniz Üniversitesinden, Ege Üniversitesine sevk edildim ama yaz günü, buzdolabı olmayan, çamaşır makinesi henüz bulunmayan 2 yatak, bir küçük tüp, 1 tencere, bir tava, 2 tabak ve çatal kaşık, birkaç bardak ve çaydanlıktan ibaret evde 4 ay geçirmek zorunda kaldık…
     
O süreç bana çok büyük ders oldu, çok şey öğretti, şükretmemiz ve mutlu olmamız için çok fazla nedenimiz olmasına rağmen, yok yere mutsuzluklar oluşturduğumuzu ve ne kadar az şükrettiğimizi hatırlattı!.. Allah insana kullanabileceği ama sağlıkla kullanabileceği mal ve para nasip etsin. Dünya kadar malınız ve paranız olsa, kısmet değilse, kullanmak da nasip olmuyor, 2 ayrı şehirde evim ve her eşyam vardı ama ben o alık salık yarım yamalak evde yaşamak zorundaydım o süreçte ve o halimle, açılan cılk yaralar, yanıklarla... Üstelik yapayalnızdık, o şehirde teyzem, halam ve kuzenlerim olmasına rağmen…

Olumludan yana ise hiçbir şey yoktu!..

Durumunuz, yakın ve uzak çevrenizle ilişkilerinizi nasıl etkiledi, herhangi bir değişiklik oldu mu, olduysa, bu değişimler ne şekilde oldu, neleri değiştirdi?         

Mihenk taşı ve elek de olmuştu bana bu hastalık, hatta gerçekleri gösterişiyle, sevinmiştim bile, tek acı yanı, eleğin üzerinde kalanların sayısal azlığıydı. Herkes vebalıymışım gibi kaçıştı… Tek başıma bıraktılar beni, hiç umurlarında olmadım. Öyle ki haberi olduğu halde, arayıp geçmiş olsun bile demeyen kardeşim, aylar sonra ben aradığımda, “Aaa atlamışım, unutmuşum” diyebildi!..
        
Kol altı lenf bezleri de alındığından, sağ kolumu uzun süre kullanamamıştım, 4 ay doğru dürüst banyo yapamadım, çarşaflarımı değiştiremedim. Malum zaten her şey iğrenç kokuyor, yatağa her girişimde, kendimi kanalizasyona girmiş gibi hissediyor, kendimden iğreniyordum… Rica edebileceğim 2 kişiye ricada bulundum yardımcı olmaları için ama hiç oralı olmadılar.

Bu sürecin en büyük zorluğu neydi sizin için?
       
En büyük zorluk, bünyemin hassasiyeti, kendime yetemeyişim ve yalnızlıktı. En sıradan ilaçlar bile bana çok ağır gelir, hiç görülmemiş yan etkiler oluşur, o nedenle kemoterapi de çok ağır geldi. Herkes birkaç gün sonra kendine gelirken, ben diğer defasına kadar aynı sıkıntıyı çekiyordum, üstelik herkesten daha yoğun... Zaten rahatsız olan midem adeta iflas etti, şiddetli ağrı, bulantı ve kusmalarımı hiçbir ilaç engelleyemedi. Öyle ki tedavi bitiminde, Doktor: İlk kez kanserle tek başına mücadele eden birini gördüm, bünyeniz çok hassas, ilaçlar çok ağır geldi size ve ben sıklıkla sizden ümit kestim, kanserden değil ama ilaçlardan kaybedeceğiz sizi endişesine kapıldım… Çok güçlüymüşsünüz, başardınız, gözünüz aydın, geçti artık, kalmadı bir şeyiniz” dediğinde de düşünmeden edemedim, gerçekten çok güçlü müydüm, güçlü olmak zorunda mı kalmıştım veya öyle mi görünüyordum uzaktan?!

Yanıtı her ne olursa olsun, bana Allah yardım etmişti, hep yanımda olmuştu o süreçte, hep ellerimi tutuyordu, güç veriyordu bana varlığı ve bu sonuç benim değil, O’nun başarısıydı, O’nun gücüydü!..

Bu süreçte herhangi bir destek aldınız mı? Size yardımcı olan kişiler, felsefeler, olaylar var mıydı?

 Az öncesinde de bahsettiğim gibi, çevremdeki kişilerden ne bir destek, ne bir yardım alamadım. Tek yardımcım ve destekçim Allah’tı!..  Ardından da, kendim ve yazılarım… O’nu her zaman olduğu gibi yanımda hissettim her vesile… Güvencim tamdı kendisine, doktorları vesile kılarak, bu zorluğumda da bana yardımcı olacaktı, emindim, yine yanımda ve ellerimi tutuyor olacaktı…

Çevremdekiler çil yavrusu gibi dağılıp beni kimsesiz bırakmış da olsalar, benim bir kimsem vardı, hiçbir zaman terk etmeyen, hep yanımda olan ve beni çok sevip esirgeyen. O döneminde insan en çok sevildiğini, düşünüldüğünü, esirgendiğini hissetmek istiyor çünkü ve de en iyi ilaç, en iyi moral de bunlar oluyor ama bana bunları sadece Allah veriyordu, en önemlisi de O’ydu zaten, yeter ki O terk etmesindi bizi, O sevsin, esirgesindi, gerisi hiç önemli değil!.. Benim kimsem sadece Allah’tı velhasıl… Sonrasında da, her gün birkaç kez arayan oğlum!..

İnsanlarca kimsesizliğim öylesi boyuttaydı ki evde yiyecek hiçbir şey kalmadığı gibi, param da bitmişti ama çıkıp da bankaya gidecek halim de yoktu, 3 gündür açtım, klimam da bozulmuştu. Battaniye altında hem soğuk, hem açlık, hem de ağrılarla kıvranarak yatıyordum. Kardeşimi aradım, “Ne olur gel” diye ama “Gelemem” dedi.

Midemin tüm ağrı ve bulantısına rağmen 3. Günün akşamı canım çok mantı istiyordu. Hiçbir şeyi o güne dek, o kadar istememişti canım; “Allah’ım ne olur bana mantı gönder” dediğim an bana mantı da gönderdi!.. İnancımı, güvencimi boşa çıkartmamıştı, kırmamıştı beni ve arzumu anında yerine getirmişti.

İnanılır gibi bir olay değildi ama oldu… Bunu da başka bir yazımda anlatacağım sizlere.
      
Ayrıca, ölüm sadece kanserle gelmiyordu, pek çok vesileyle ve her an çalabilirdi kapımızı, vadem bu kadarsa, gelmişse yolun sonu, buna da sebep bu hastalık olacaksa, yapacak bir şey yoktu. Ne isyan etmenin, ne de “Neden ben” diye sormanın anlamı vardı, gereksizdi de!.. Ayrıca bu nevi şeyler sınav da bizlere bir yerde!.. Kimimiz hastalıkla sınanıyoruz, kimimiz de yakını olmakla!..

Kendimi çok kötü hissetmeme sebep ise, o dönemimde kuzenlerimden birini bu hastalıktan kaybetmiş olmamdı, ardından da 2 kuzen daha ve iki yengeyle, iki amca… İyileşmeme rağmen, sevinemedim ve epeyce üzüp moralimi bozdu bu peş peşe ölümler, hepsi çok sevdiklerimdi…

Kanserle dans edenlere vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Olmaz olur mu, hem de ne kadar çok söyleyecek sözüm var ama aslında epey bir kısmını yanıtlarımla dile getirmiş oldum… Onlar yanı sıra da ben, kendi kendime şöyle dedim: Ben tek başıma ne zorluklar atlatmış, ne mücadelelerden zor da olsa başarıyla çıkmışım, kimseden bir şey beklememiş, hepsini tek başıma başarmışım, bunu mu başaramayacağım, bundan mı korkacağım o benden korksun…

Kendimi bırakmak yerine, daha bir sarıldım hayata ve kendime, daha bir özen gösterdim, hasta kılıklı dolaşmadım ortalıklarda, evde bile, pijama, gecelik yatmadım doğru dürüst. Saçım yoktu fön çekecek ama çeşit çeşit şapkalar aldım, bereler ördüm, her kıyafetime uygun, evde bile onları kullandım, aynaya gözüm iliştiğinde kendimi kötü hissetmeyeyim diye…

Kemoterapiye giderken, o psikolojiyi üzerimden atabilmek ve kendimi iyi hissetmek için, makyajımı yaptım, takma kirpikler, tırnaklar taktım kıyafetime uygun boyayarak, takıp takıştırdım, gezmeye gider gibi gittim her defasında. Doktorlar, hemşireler de hoşnuttu; “Keşke herkes siz gibi olsa, bizim de gözümüz gönlümüz açılıyor, hoşumuza gidiyor, tüm gün hasta yüzlü kendini bırakmış kişileri gördükçe, biz de kötü oluyoruz” diyorlardı.

Eminim ki kendimi bırakıp yorgan döşek yatsaydım, yattığım yerden de sürekli kursaydım, kendime acısaydım, kötü senaryolar geliştirseydim kafamda, başarıyla çıkamazdım bu zor süreçten. Zaman zaman ben bile kendimden ümit kesiyordum çünkü ama anında da uzaklaştırıyordum zihnimden; sürekli yazıyordum, yazdıkça bambaşka dünyalara gidiyor, bambaşka birileri oluyor, pek çok kişiyle sohbet etmiş oluyordum…

Belki kendimi kandırmak, belki de kendimi iyi hissetme çabalarıydı, kim bilir belki bu da bir başka kaçış, bir başka görmezden geliş, bir başka sığınış şekliydi ama iyi oluyordu, iyi hissettiriyordu kendimi her şeye rağmen.
        
Öneririm efendim; tüm bu süreci yaşamakta olanlar, henüz başında olanlar, herkese öneririm kanser dışında başka uğraşlar edinerek zaman ayırmalarını.
        
 Kendileri değil de, yakınları bu durumdaysa, sevmelerini, sevgilerini göstermelerini, hissettirmelerini, ilgi ve şefkatle yaklaşmalarını ama bunu yaparken de, sadece bir sevilene hassasiyet şeklinde olmasına özen göstererek, acıma ve hastalık nedeniyleymiş hissi uyandırmamaya çalışarak…
        
Bir hayli uzun anlattım, lütfen bağışlayınız beni ama şükretmek ve umutlanmak için ne çok sebebiniz olduğunu bilesiniz istedim.
       
 Bu süreçteki herkese kolaylık, sabır ve şifa, sağlıklı olanlara da Allahın esirgemesini diliyorum efendim.
        
Herkese selam ve saygımla, sağlıklı uzun bir ömür dilerim.
             
Perihan reyhan alkan 
   

Hiç yorum yok: