İçimizden Biri Mini Röportajlar Dr. Derya İren Akbıyık


Doç. Dr. Derya İren Akbıyık
Tekrar Merhaba! Aralık 2012'de Kanserle Dans buluşmamıza katıldınız ben sizi biraz tanıma fırsatı buldum ama bu şansı yakalayamayan takipçilerimiz için 2-3 cümlede kendinizi tanıtırsanız sevinirim.

Neler öncelikli Doç. Dr. Derya Iren Akbıyık’in hayatında?

Aile Hekimliği Doçenti, Sosyal Psikiyatri ve Toplum Ruh Sağlığı Bilim Doktoru ve Psikodrama Grup Terapistiyim. Psikoonkoloji ve genel anlamda psikososyal tedaviler alanında çalışıyorum. Yani kanser hastalarının ruh sağlıklarını korumak en çok ilgimi çeken konu.

Hayatımda neler öncelikli? Hiç şüphesiz işim ve ailem... Her türlü zorluğuna rağmen yaptığı işi benim kadar çok seven kaç kişi vardır bilmiyorum, bu açıdan çok şanslı bir doktor olduğumu düşünmüşümdür hep. Gurur duyduğum bir ailede doğup büyüdüm ve aynı güzellikte de bir aile kurdum. Hayatımın öncelikleri, yani işim ve ailem, zaman zaman birbirleri ile geçinemeyip sıkı rekabet halinde oluyorlarsa da, genel olarak fena bir dengeleri yok..


  Psikodrama ve kanser... Kendinizi nasıl bu alanda buldunuz? Baştan verilmiş bir karar mıydı?

Meslek hayatımın toplum ruh sağlığıalanına adanmış olması çok önceden verilmiş bir karardı; aile hekimliğini bu konuda çok boyutlu çalışmak için en uygun uzmanlık alanı olduğu için seçtim. Psikodrama da meslek hayatımın çok erken dönemlerinde hayranlık duyarak öğrenmeye başladığım bir tedavi yöntemi.

Ancak kanser için aynı şeyi söyleyemem. Hatta tıp fakültesini bitirdiğim gün hiç çalışamayacağım iki alanınetleştirmiştim; acil tıp ve onkoloji. Ama hayat tamamen başka türlü düşünmüş benim için; yüksek lisans ve doktoramıyaptığım yıllarda gece çalışmak zorunda olduğum için 10 yılım acil serviste geçti.. Sonra atamamın tesadüfen Onkoloji hastanesine yapılması ile birlikte kendimi onkoloji hastalarının arasında buldum. Sonrasında; acı da olsa çok zenginleştirici deneyimler, derin bir mesleki doyum ve geri dönüşü olmayan bir heyecan..

Psiko-onkolojinin dünyada ne tür uygulama alanları bulduğunu merak etmekle başlayan süreçte, yaklaşık 8 yıl önce, başka alanlarda çalıştığım psikodramayıonkoloji alanına taşımaya başladım.

Psikodrama hem ruhsal hem de fiziksel olarak böylesine zor ve travmatik bir hastalık için ruh sağlığını en iyi koruyan ve en hızlı tedavi eden yöntemlerden birisi. Keşke her kanser hastası bu yönteme ulaşabilme fırsatı yakalasa. Bu grupta gereksinim duyan herkes bana haber verebilir.


  Kendi tecrübenizle, dilerseniz isim vermeden birkaç değişim hikayesi paylaşır mısınız bizimle? Psikodrama katılımcıların hayatında olumlu olarak neleri değiştirdi?

Beni çok etkileyen hikayelerden biri; meme kanseri tanısıkonulduğu ve erken evrede olduğu halde hem cerrahi tedaviyi hem de kemoterapiyi kesinlikle reddeden ve ölüm hazırlığı yapan bir hastam olmuştu. Öyle kararlıydı ki ne yapsak işe yaramayacak gibi görünüyordu. Bir kaç sefer psikodrama yöntemleri ile çalıştıktan sonra hızlı bir değişimle tedaviye başladı, süreci sıkı sıkıya takip etti, kontrollerini yaptırdı. İlk beş yılınısağlıkla tamamladı. Hastalığı ile ilgili konuşmayı hala hiç sevmiyor.

Geçenlerde oğlunun mezuniyet töreninin akşamıbirlikte bir mektup yazmışlar bana; “O gün beni arayıp gruba davet ettiğinizde evdeki tüm ilaçları avucuma boşaltmış yutmak üzereydim.. Halbuki şimdi bir doktor annesiyim.. Hiç inanamıyorum” diyordu. Bazen yaşamla ölümün sınırında çalıştığımızı fark etmek, küçük bir ihmalin, ertelemenin geri dönülmez maliyetleri olduğunu bilmek beni korkutmuyor değil doğrusu.

Beni çok heyecanlandıran diğer bir öykü de geçenlerde facebook sayfamızda paylaşımda bulunan sevgili Arzu Baykan’dır. Kendisinin de yazmış olduğu gibi; birbirlerini son derece iyi destekleyen bir meme kanseri hasta grubunun üyesiydi. Arzu şimdi bir yandan yeni bir tedavi dönemini tamamlarken öte yandan çok değerli bir psikodrama terapisti olma yolunda hızla ilerliyor. Tamamen tesadüfen, aldığı terapistlik eğitiminde de eğiticilerinden birisi ben oldum. Birkaç yıl içinde ona psikodramatist diplomasını kendi ellerimle vermek, onu kanserli hasta gruplarının başında görebilmek nefesimi tutarak beklediğim süreçlerden birisi.


  Bana bunu anlatmıştınız, ben herkes duysun istiyorum. Kanserle dans nasıl ilginizi çekti ilk başta, bir dans hikayeniz var biliyorum.

JUnutmamışsınız. Yıllar önce, yine bir psikodrama grup tedavisinin ilk seanslarında, üyelerden, kendi karar verecekleri hayali bir kişi, olgu ya da nesne ile dans etmelerini istedim. Sahnede herkesin hayali bir şeyle dans ettiği sırada kapı açıldı ve geç kalmış olan bir grup üyesi içeriye girdi. Neler olduğunu anlamaya çalışırken,üyelerden birisi “kanserimizle dans ediyoruz, hadi sen de başla” diye onu dansa çağırdı. Sonraları grupta sık sık “yaşamdaki danslarımız”dan, “kanserle dans etmek”ten konuşur olduk. Sonra bir gün facebook’ta bu gruba rastlayınca mutlaka bizimkilerden birisi kurmuştur diye heyecanla okumaya başladım. Bizimkiler değildi ama bu işe adanmış başka güzel insanlar buldum burada ve ilk heyecanımla takipteyim.
 
  Kanser (ve tabi diğer kronik hastalıklar) ve kayıplarla (organ, işlev kaybı, ölüm vs) daha iyi baş edebilmek için neler yapmalı insan? Bir yolu, hazırlığı var mı bunun?

“Yas” veya “kayıp”la baş etmenin genel olarak bilinen yöntemleri olsa da bu süreç karşısında herkesin farklı tepkileri olabilir. Bu tepkileri dört ana alanda değerlendirir ve normal sınırları aşıp kişinin işlevselliğini engelliyorsa tedavi etme yoluna gideriz; Duygusal (yalnızlık, üzüntü, öfke, suçluluk, suçlama, kaygı), Fiziksel ( kalp sıkışması, nefes darlığı,his kayıpları), Düşünsel (Düşünce ve dikkat dağınıklığı, olumsuz ve çarpık düşünceler), Davranışsal (Uyku bozuklukları, yeme bozuklukları, kaybedilen kişiyi hatırlatan durum ve nesnelerden kaçınma ya da bunlara tümüyle yapışma). Bilgi üniversitesinin bu konuyu çok güzel özetleyen bir paylaşımı vardır, şu adresten ulaşabilirsiniz; http://www.bilgi.edu.tr/site_media/uploads/files/2011/05/16/brosur-kayip.pdf

Sosyal çevreyi hatırlatmak, destek alanlarını ve kişilerini saptamak ve hareketlendirmek atılacak ilk adımlardan olmalıdır. Her türlü hazırlık ve donanıma rağmen yas ve kayıp süreci bazen öyle

beklenmedik ve uzun süren duygusal dalgalanmalara neden olabilir ki öfke ve suçluluk duygularıeşliğinde kişinin akraba ve yakın sosyal çevresi ile çatışma haline düşmesi kaçınılmaz olur. Söz konusu kayıp “sağlığın” kaybıise, ertelemeler, tedavi uyumsuzluklarıgibi zarar verici davranışlarla da oldukça sık karşılaşabiliyoruz.


  Sağlık ve sosyal medya ilişkisi konusunda da uzun süredir çalışmalar yaptığınızı biliyoruz. Bu konuda gündemde neler var?

Daha uzun yıllardır medya ve toplum ruh sağlığına kafa yoruyor olsam da, bu alana ilgi duyan farklı meslek alanlarından profesyonellerle bir organizasyon telaşına düşmemiz, 2009 yılında Ulusal Sosyal Psikiyatri Kongresinde düzenlemiş olduğum “ Sosyal Psikiyatri ve Medya” paneli sonrasına rastlar. O toplantının heyecanı ile başlayan çalışmalarımız yaklaşık 4 yıldır sürüyor. Çok yakında sağlık bakanlığıhastanelerinde standardize edilmiş bir sosyal medya ağının kurulmasınıheyecanla bekliyoruz.

Sosyal Medya, sağlık eğitiminin yaygınlaştırılması, erken uyarısistemlerinin aktifleşmesi, hastalarımızın “yalnız olmadıklarını” fark etmeleri, yaşamda kimi engeller nedeniyle gerçekleştirilemeyen karşılaşmalara fırsat vermesi bakımından son derece hızlı ve değerli bir kaynaktır. Ama sizin bu kadar kısa sürede “Kanserle Dans” grubunda yakaladığınız başarının bir benzeri henüz yok galiba..:)

Bu konuda size iki duyuruda bulunmak isterim; 1- Ankara Psikodrama Derneği olarak Cumhuriyet Kültür Merkezinde sürdürdüğümüz söyleşi programının 7 Haziran 2013 günü konuşacağımız başlığı “Medyada Kanser ve Ruh Sağlığı” olacak. Kanserle Dans ailesi olarak başrol oynamaya hazır olmanızı dilerim. 2- Bu yıl American Psychiatric Association Meeting’de (19 Mayıs 2013) oturum başkanlığınıyapacağım panellerden birisinin başlığı da “The Internet and Electronic Communication”. Bunu söylememin özel de bir sebebi var ki;, aramızdan en az bir kişinin orada yaşadığını, Kanserle Dans ailesinin sürecinden bahsetmek ve yeni olasılıklar yakalamak üzere toplantıda olabileceğini biliyorum çünkü bu yıl kongre San Francisco’da J

Yollarımızın hep açık olması dileğimle...
 
Doç. Dr. Derya İren Akbıyık
 

 

Hiç yorum yok: