Gluten ve Kanser- Cengiz Unutmaz, Pembeye ve Hayata


Cengiz Unutmaz'ın izniyle, http://www.pembeyevehayata.com/ için yapmış olduğu tercümeyi sizlerle 
paylasmak ıstedik.

Milyonlarca yillik insan evrimi düsünüldügünde tarima geçisin baslangici 
olarak tahmin edilen 10.000 yil öncesinden günümüze kadar olan süreç
metabolik olarak tahillara adapte olmamiza yeterli bir süre degildir.
Gerçekte ise dünyanin bazi bölgelerinde sadece birkaç yüzyildir tahillara
dayali beslenmeye geçilmistir. Teknolojik gelismelerin bize sagladigi
rahatliklar sayesinde ise beslenme seklimiz bu 10.000 yil içerisindeki son
50 yil çok fazla degisime ugramis ve sonucunda vücudumuzun sadece bir yüzyil
öncesine göre bile yeni birçok hastalik ile karsi karsiya kalmistir.

Tahillar aslinda tarimin gelisimine kadar dogal halde yenmesi zor oldugundan
insanlar tarafindan tüketilmemistir. Çok uzun süreler boyunca stoklanabilir
olmalarinin farkedilmesi ile meyve ve sebze üreterek yemekten daha fazla
efor gerektirdigi halde tahil üretimine geçmek uygun bulunmustur. Günümüzde
de tahil bazli yiyecekler kolay ve masrafsiz olarak büyük miktarlarda
üretilebilmeleri, uzun raf ömürleri gibi benzer avantajlari sunmakta ve
opioid (afyona benzer) bagimlilik duygusu ile metabolizmada yanlis bir
konfor hissi uyandirmalari ile de büyük yiyecek üreticilerinin para kazanma
düslerini süslemektedir. Bazi insanlarin ekmek, makarna, simit, vb. yemeden
doydugunu hissetmemelerinin nedeni sadece bu bagimliligin etkisidir ve
sonucunda ortaya çikan tablo ise teknolojik avantajlarin sonuna kadar
kullanildigi bir tahil bazli islenmis gida sektörü olmustur.

Ekmek, makarna ve kahvaltilik gevrekler gibi popüler yiyecekler modern
beslenme tarzinin ana unsurlaridir. Fakat degisik beslenme stillerinde
tavsiye edildikleri halde tahillar pekçok ciddi hastaligin da köklerini
olustururlar. Birçok tahil bazli islenmis ürün yüksek miktarlarda seker ve
rafine karbonhidrat içermekte, ayni zamanda tarimsal katki ve toksinlerin
izlerini tasimaktadir. Aslinda pekçogumuzun metabolizmasi tahil sindirmek
için tam uygun olmasada bagimlilik yaratmasi sayesinde bu ürünlere tüm
ögünlerimizde yer vermemiz kolay, duygu ve mantik çerçevesinde hayatimizdan
çikartmamiz zor olmaktadir.

Tahillardan gelen problemlerin çogu gluten adi verilen bir protein üzerine
odaklanmaktadir. Gluten, tahilin yasamasi ve büyümesi için gerekli
besinlerin depolanmasini saglayan proteindir ve ingilizce "glue -
yapistirici, birlestirici" sözcügünden türemistir. Baslica, bugday, ufak
taneli spelt bugdayi, kamut bugdayi, çavdar, arpa, yulaf ve tritikale adi
verilen bugday/çavdar melezinde bulunan gluten, yiyecek üreticileri için ise
yüksek firinlama (firinda pisirme, kabartma) karakteristiginden dolayi
önemlidir ve çiftçiler ürünlerinin daha fazla gluten içermesi için tesvik
edilmektedir. Bunun sonucu olarak kullanilan kimyasallar ve tarimsal
metodlar ise sadece daha sagliksiz ve daha besinsiz bir üretim sonucu
metabolizmamizin zayiflamasina yol açmaktadirlar.

Saglikli bir insanda herzaman hücreler mutasyona ugrayip bir kanser
hücresine dönüsme riskini tasirlar fakat bu süreç kuvvetli bir bagisiklik
sistemi ile regüle edilir ve olusan bu hücreler farkedilip yokedilir.
Bagisiklik sisteminden ödün verildiginde veya sistem bloke oldugunda ise bu
hücrelerin kansere dönüsme ihtimali oldukça yükselir. Gluten, ekzorfin (dis
morfin) adi verilen opioid bagimlilik yaratici bir peptid içerir ve
bagisiklik sisteminde benzer bir duruma yol açar. Bu peptidler dogal
yokedici hücreler (Natural Killer Cells) olarak adlandirilan bagisiklik
sistemi hücrelerinin kanser riski tasiyan hücreleri farketmesini ve
yoketmesini engeller. Ekzorfinler ayni zamanda kanser hücrelerinin
büyümesini destekleyici etkisi olan insülin üretimini de arttirirlar.
Peptidler, sindirilmesi zor bir protein olan glutenin aminoasitlere
parçalanamamasi sonucu olusan aminoasit zincirleridir ve kan akisi içinde
vücut metabolizmasi tarafindan kullanilamadan dolasirlar. Bu serbest dolasim
bagisiklik sistemi tarafindan algilanir ve antikorlar üretilerek peptidlere
saldiri düzenlenir. Bagisiklik sistemininin sürekli antikor üreterek gluten
ile mesgul olmasi sistemi kanser hücrelerini teshis ve saldiri için yeterli
enerji ve zamandan yoksun birakir; daha da kötüsü peptidlerin vücut
dokularina çok benzer yapida olmasi antikorlari sasirtip kendi organlarina
saldirtarak  hastaligi baslatabilir.



Gluten kesinlikle kanser olusumunun tek nedeni degildir, yinede bir
glutensiz beslenme diyetinin gösterdigi dramatik gelismeler pekçok kanser
hastasi tarafindan raporlanmistir. Birçok medikal profesyonel ise bu konuya
daha farkli yaklasip glutensiz beslenmenin bazi hastalarinin ihtiyaci olan
besinleri saglayamayacagi konusunu gündeme getirmektedir. Bu nedenle
glutensiz bir diyet uygulamak isteyen kanser hastalarinin doktor yada
diyetisyenleri ile isbirligi içerisinde davranarak glutensiz B vitamini
takviyesi ve glutensiz lif içeren gidalar olan pirinç, misir, soya, patates,
tapyoka, fasulye, kinoa, dari, karabugday, keten tohumu ile kabuklu yemisler
(firinlanmis yada tuzlanmis olmamasi sarti ile) ve horozibigi familyasi
hakkinda bilgi edinmeleri, bu arada da  meyve ve sebzeye agirlik vermeleri
uygun bir plandir.



Hayatlarindan gluteni çikartmak isteyen kisilerin yaptigi hatalarin en
büyügü ise daha önceden yemege alistiklari islenmis ve paketlenmis gidalarin
glutensiz ibareli formlarini tüketmektir. Kendilerine iyilik yaptiklarini
düsünseler de ayni seker ve rafine karbonhidrat miktarini içeren gidalar
hastaliklara yeniden birer davetiye olmaktadir. Unutulmamasi gereken nokta
sudur; saglikli gidalar hiçbirzaman üretilmis, paketlenmis ve içerik listesi
konulmus bir sekilde bizlere ulasmaz; naturel formlarinda ve bir bütün
halinde olurlar.



Saglik ve zindelik dileklerimizle...



Going Gluten-Free by Natalie Digate MUTH, M.D., M.P.H., R.D.

Dangerous Grains by James Graly M.D. & Ron Hoggan M.A.

The Garden of Eating by Rachel Albert Matesz & Don Matesz

Restoring Your Digestive Health by Jordan S. Rubin N.M.D & Joseph Brasco
M.D.

Origins and Evolution of Western Diet; Health Implications for 21st Century
by American Journal of Clinical Nutrition 2005.81

Hiç yorum yok: