İçimizden Biri Mini Röportajlar --Esra Ürkmez Bayraklı

Esracım takipçilerimizden gelen yoğun istek üzerine konuk ediyorum seni bu köşemizde.

Bizi ilk başa götürür müsün nasıl ve ne zaman öğrendin babanın Hüseyin Avni Paşamızın teşhisini? Ne duygular yaşadın ilk anda ve sonraki günlerde?

Ağustos 2011- Bütün aile Marmaris'te tatildeyiz, ilk defa. Hep ağabeylerimin annemlerle resimlerini gördüm imrendim senelerce. Bir kaç ay öncesinde bir arkadaşıma gönderip silmediğim bir emailde demişim ki, 'belki bu ilk ve son olacak'... Herşey süper, arada midesini tutarken yakalıyorum babamı, soruyorum, gaz herhalde diyor. Tatil sonunda kızlarımı da alıp Amerika'ya dönüş.

Eylül 2011- Annemle konuşuyorum telefonda, babamı soruyorum, ya bahçede, ya köye gitti, ya uyuyor. Ne olabilir ki, daha birkaç hafta önce gördüm zaten, herşey normaldi.

Ekim 2011- Canıma tak etmiş, anneme diyorum ki, ya şu telefonu babama yarın akşam 8de verirsin, ya da ben ilk uçağa atlar gelirim. Biliyor, yaparım... Babam ertesi gün telefonda, boğuk ses: 'Babacığım nasılsın?' 'İyiyim kızım, hastanedeyim, ameliyat oldum, ama şimdi iyiyim'. Sorular başlıyor bende abimlere... Ne ameliyatı, neden, neresi, ne zaman? Açıkçası soruların cevabı karmakarışık, tam istedikleri gibi. Bir gün sonra annemle konuşup onu sıkıştırıyorum, cevap: Kötü Hastalık. O ne demek ki, ben anlamam anne kötü hastalık ne demek! KANSER. - BOOM!

O akşam kızları yediriyorum, yatırıyorum, odama gidip hıçkıra hıçkıra ağlıyorum... Yanlız...

İki gün sonra uçaktayım Türkiye'ye. Hala ne kanseri olduğu söylenmemiş. Zaten artık anlamışım, gitmeden öğrenemeyeceğim.

İner inmez canım arkadaşım ve ağabeyim karşılıyor beni. PANKREAS KANSERİ - BOOM!
Çok iyi bir ameliyat geçmiş, 2-5 yıllık bir yaşama daha bakıyoruz...
İlk Radyoterapi seansına ışından önce beraber giriyoruz odaya, babama ne yapılacak bilmek istiyorum diyorum. Koskoca Amiral, gözünden görüyorum, korkuyor... Birkaç gün kalıp Amerika'ya geri dönüyorum.

Aralık 2011- PET scan, karaciğeri sarmış. 3-6 ay kalan süre - BOOM!

4 Ocak 2012- Arkadaşımla öğlen yemek arası, 'ne olur babamdan konuşmayalım, çok kötüyüm' diyorum. O sırada ağabeyimden bir telefon, doktor kan değerlerini hiç beğenmemiş, bir terslik olursa acile götürmekte gecikmeyin demiş. Nasıl olduğunu anlamadan bir kaç saat içinde kendimi Türkiye biletim ve küçücük bir çantam elimde JFK Havalimanında buluyorum. Çantama iç çamaşırı koymayı unutmuşum, ama siyah pantalon, siyah kazak ve siyah gözlükler içinde...


Sonrası pek bir karışık. Kafa karışık, duygular karışık... Hatırlamıyorum çoğu şeyi, ama babacığımı toprağa koyduğumuz güne kadar yanı başında olduğumu hatırlıyorum. O yemek yiyor, ben yiyorum. O uyuyor, ben uyuyorum. O uyumuyor, ben uyumuyorum...
Ocak başında uçağa bindiğimde 'Allahım ne olur daha alma babamı' diyen ben, vefatından 2 önce ezan okunurken 'Allahım bu işi uzatma, iki günde bitir' diyorum... İki günde bitiyor. Atatürk kaşlı babam saat 9.05 geçe aramızdan ayrılıyor.


Bir muhasebesini yapmak gerekirse egrisiyle doğrusuyla neleri değiştirdi bu dans hayatında. Hem olumlu hem olumsuz olarak?


Olumsuzlara bakmak pek benim tarzım değil, tek olumsuz babam yok artık. İki ağabeyim bir anda babalık görevini üstlerine aldılar sanki.


Neler değişti? Bir sene içinde şekilden şekile girdim, BEN değiştim. Ne istiyorsam yapıyorum, acaba filan yok... Kimbilir, belki seneye imkanım olmaz diye... Hafif bencil oldum yani, kendi çapımda... Kimin ve neyin benim için değerli olduğunu öğrendim artık. Yanımda olmayan veya ihtiyacımda bana destek vermeyenin bazı şeyleri hak etmediğini öğrendim. Yanımda olanlara tutkum artı, sevgim arttı, saygım arttı.


Aile ve çevrenle iliskiler nasıl değişti? Yakınında ve uzağında senin için en anlamlı destekler ne oldu?


Hep bir bütündük, aynen bir bütün kaldık. Babam gittikten sonra annemizin gözünün içine bakar olduk. Aman ona birşey olmasın... Onu da kaybetmeye dayanamayız hep düşünce. Söyledim anneme açık açık zaten, bak kendine dikkat et, bir büyük kayıp daha kaldıracak durumda değilim diye.

En zoru ne idi senin ve ailen için? Başa çıkmada sana ne yardım etti?
En zoru KABULLENMEK. Biliyoruz hepimiz öleceğiz, kanun bu. Biliyoruz uzun yıllar babam bizlerleydi. Biliyoruz, içimizde keşkeler olmadı. Biliyoruz acı çekmedi. Ama yine de kabullenmek öyle yazması kadar kolay bir kavram değil.
Babamın hastalığı ve vefatı sonrası ağabeylerim ve ben de sürekli bir sağlık problemi çıktı. Hiçbiri önemli olmayan, ama sanırım bize üzülmenin nelere mal olacağını göstermeye yetecek kadar ders verici.

Destek ağında neler vardı? Sen ya da sevdiklerin psikolojik destek aldınız mı?

Destek ağımda olmayanları düşünmeden neler olduğuna geçemedim, iyi mi... Hemen enerjiyi pozitife çevirelim.! Desteğim ailem ve arkadaşlarım: Her gün gördüklerim... Senelerdir sesini bile duymadıklarım...
Herşeyimi Facebook'da paylaşıyorum diye laf edenler çok oldu: Umrumda bile olmadı, hala da değil. Ben buyum: mutluysam paylaşıyorum ve görüyorum mutluluğum bulaşıcı, paylaştıkça çoğalıyor. Mutsuzsam da paylaşıyorum ve görüyorum mesajlar sel gibi geliyor, bir anda bakıyorum acım azalmış... Ne kadar güzel bir duygu olduğunu ancak yaşayan bilir. Hersey paylaştıkça güzel: sevgi, tutku, hatta hüzün, ve acı. İşte bunları paylaştığım için sanırım Facebook benim psikoloğum oldu diyebilirim.

Son sorular okuyucularımızdan gelenler. Esranın bir günü nasıl geçiyor ve her şeye nasıl yetişiyorsun?

:) Güldüm. Esranın hafta arası ayrı koşturma, haftasonu ayrı. Öyle Amerika'da yaşıyoruz diye kahyalar, dadılar filan değil hayat:). On işi bir arada yapıyorum bazen, ve hakkını vererek de yapıyorum inanın. Sabah 6.30da kalk, önce başucumdaki ipadden gelen mesajları kontrol et. Banyo, kahve, koştur trene. Trene biner binmez kulaklıkları takıp müzik dinlerken gelen mesajları kontrol et, cevap yaz, kimi zaman Kanserle Dans ailesine içini dök. Tren belli bir durağa geldiğinde makyajıma başlamam lazım, çok önemli! Trenden in, bir kahve daha ve ofis. En az 200 email geliyor günlük bana, bir bakıyorum öğlen olmuş! Daha dün iki asistanım başımda, biri birşey soruyor, onu cevaplıyorum, bana diyor ki daha gitmedim bir sorum daha var. Ben o arada ona bakmıyorum, çünkü iki ara bir dere Kanserle Dans mesajları gidip geliyor. Neyse, ikinci asistanım öbürüne diyor ki, e biliyor hala senin burada olduğunu, iki işi bir arada yapıyor. Öbüründen cevap: 'iki iş olsa iyi, kimbilir kaç iki'... Haklı, çünkü bir taraftan da cep telefonumda mesajlaşıyorum. Bir bakıyorum akşam, eve gel, yemek, çocuklarla biraz zaman geçir, sonra odama çekilip elimde ipad iş emailleri ve Kanserle Dans. Tabi bu program şu şekilde daha kalabalıklaşıyor: öğlen iş yemeği veya arkadaşımla iki muhabbet veya spora git veya aksam iş çıkışı bir yerde bir içki veya yemek.
Ha bu arada haftasonu da Esra ev kadını pozisyonuna bürünüyor. Çamaşır, yemek alışverişi, evde yemekler, midye dolma yapmalar filan.:) hayatın tadını da çıkarmayı unutmamak lazım bence.

Nasıl yetişiyorum? Bilmem. Hayatımda olan herşeyi severek yapıyorum ben, tutku ile, istek ile. Belki ondandır bir şekilde hepsine yetişebiliyor olmam.

Bu kadar insanın derdiyle uğraştığında kötümser oluyor musun? Kendini nasıl deşarj ediyorsun?

Kötümser bir insan değilim. Mutlu olmayı seviyorum, mutlu olmak için yaşıyorum. Ama inanın Kanserle Dans kimi zaman beni çok sarsıyor. Sırtım ağrısa pankreas kanseri miyim diyorum. Kızımda benler şekil değiştirince kendimi dermotolojistte alıyorum. O kadar derin içindeyiz ki bu işin, beynini ve kalbini kapa hadi hiç düşünmeden normal hayata devam et olmuyor. Biz bu yola baş koyduk. O dertleri dinleyip üzüldüğümü düşüneceğime, nasıl dertlerine derman olduğumu bildiğimdedir benim kazancım, deşarj olmam.

Nasıl her zaman bakımlı ve güzel gözüküyorsun? Bir sırrın var mı?
Simdi bunu soranları tahmin edebiliyorum, kesin benim kişisel Facebook'umda olan Kanserle Dans ailem! Yoksa nereden bilecekler:) Ellerim annemin emri küçüklükten beri, ojesiz olmazmış, çocukluktan beri işlemiş beynime, başka çarem yok zaten:) Onun dışında sade de olsa giyinip bir takı ile aynanın karşısına geçmeyi seviyorum. Aynada kendimi bakımlı gördüğümde kendimi iyi hissediyorum. Onu bildiğim için de sanırım bir kısır döngü oluyor.
Ne yazık ki bir sırrım yok paylaşabileceğim. Belki aktif olmak da fayda sağlıyor olabilir. Çalışan demir ışıldarmış ya, aynı mantık. Hepsini deneyin, baktınız olmadı, şikayetleriniz için beni nerede bulacağınızı biliyorsunuz:)

Çok klasik bir laf olacak ama, söylemeden edemeyeceğim. Güzelliğin içinizde olduğunu unutmayın. Sevginin de. Eğer karşınızdaki almaya hazırsa bütün bunları, vermek aslında en kolayı.

Esra Bayrakli



1 yorum:

Derya IREN AKBIYIK dedi ki...

Kanserle karşılaşma süreci bu kadar içten anlatılabilirdi.. Bir kaybın üretkenliğe evrilmesinin öyküsü. Esas sır burada bence..