ALKALİ BESLENME VE SAĞLIK -Dr. Deniz Öner

Gün geçmiyor ki, alkali beslenme, karbonat mucizesi, canlı gıdalarla beslenme gibi yeni bir kavramla karşılaşmayalım. Bilim insanları, diye­tisyenler, hatta ruhsal yaşamla ilgili öğretiler bile ruh ve fiziksel sağlığımız için nasıl beslenmeliyiz konusunda öğütler veriyor. Hare­ketsiz yaşam ve vücudun harcayacağından fazla besin almanın obezite ve özellikle kanser başta olmak üzere birçok hastalığın görülme sıklığını arttırdığı da kabul etmek zorunda olduğumuz bir gerçek.

 
Burada sizlerle paylaşmak istediğim, her­hangi bir zayıflama diyeti ya da beslenme ile hastalık tedavisi değil. Bazen mucize olarak su­nulan ve moda akımları gibi medyada yer alan beslenme ile ilgili kavramları, mevcut bilimsel gerçekler ışığında gözden geçirmek ve sağlık açısından önemli görünenleri, günlük hayatı­mıza nasıl uygulayabileceğimiz konusunda reh­berlik etmek istiyorum.


Neden besleniyoruz? 

Yemek yememizin nedeni canlılığımızı sürdürebilmek için gerekli enerjiyi sağlamak. Vücutta sürekli olarak üretilmesi, yenilenmesi gereken hücreler ile dolaşım, sindirim, solunum, boşaltım, sinir sistemi gibi tüm faaliyetler için gerekli enerjinin kaynağı da bu yiyip içtiklerimiz. Her yiyecek enzimlerle sindirilerek yapıtaşlarına ayrılıyor; sonrasında ya asit ya alkali artıklar bı­rakıyor. 
 

Alkali ya da Asidik olmak, pH değeri nedir? 

“Potansiyel Hidrojen“ sözcüklerinin kı­saltması olan pH, herhangi bir sıvı ortam içeri­sindeki hidrojen iyon yoğunluğunu ifade eder. 1 ile14 arasında bir değer olan pH skalasında 7 nötr (yüksüz) kabul edilir. pH değeri 7’ nin altın­da ise asidik, 7’nin üzerinde bazik bir ortamdan söz edilir.


Hücrelerin enerji üretebilmeleri oksijen ile karbonhidratların parçalanmasına-yakılmasına bağlıdır. Hücre içine Magnezyum varlığında Potasyum (K) girip, Sodyum (Na) atılarak bu enerji döngüsü sağlanmaktadır. Bu süreçte hüc­re pH değerini 7.35 olarak sabit tutar.


İnsan vücudu normal durumlarda, sindirim ve boşaltım sistemleri dışındaki tüm organların­da alkali düzeyde bulunur. İnsan kanındaki de­ğerler çok dar bir pH yelpazesinde (7,3) yer alır. Hastalıkla mücadele ettiği ya da stres altında bu­lunduğu durumlarda ise asidik özellikler belirir. Bu değerlerin altında ya da “fazla üzerinde” yer almak hastalıklara davetiye çıkarır. pH raydan çıkarsa yapıcı enzimler yıkıcı olmaya başlar. Hüc­relere yeteri kadar oksijen taşınamaz.



Vücudun asitlenmesi hangi sonuçları doğurur?


Besinlerin parçalanması sırasında açığa çı­kan asit yükü günlük harcanabilecekten fazla ise yağ depolarında toplanır. Özellikle vücudun ter, idrar, dışkı, nefesle vs ile atabileceğinden fazla asidik artık varsa bunlar bel, kalça bölgelerinde yağ dokusu içine hapsedilmektedir. Yağlanma bir tür vücudu oluşan bu asite karşı koruma ön­lemidir.

Sürekli asidik gıda tüketiminin kısa sürede ortaya çıkabilen etkileri arasında; uyuşukluk, yorgunluk, baş ağrıları, mide bulantısı, si­nirlilik, depresyon eğilimi, midede yanma ve asit artışı, kronik yorgunluk sayılabilir. Serbest radikal oluşumunu arttırması aynı zamanda yaş­lanmayı da hızlandırır. Yüksek tansiyona neden olabilir.

 
Yine günlük atılabilenden daha fazla asit eklemlerde birikebilir. Gut dediğimiz ürik asit yüksekliğine eşlik eden bir hastalık meydana gelebilir. Böbrekte fazla biriken asitler böbrek taşına sebep olabilir. Osteoporoz’da asit atılı­mında kullanılan alkali mineral kalsiyumun bes­lenme ile temin edilememesi nedeniyle kemik­lerden çalınmasıyla oluşur.

Beslenme bozukluğu bağışıklık sisteminin de düzgün çalışmamasına yol açar, vücudu koruyan hücrelerin üremesi yeterli hammadde olmadığı için yavaşlar. Vücutta zaman zaman dış etkenlerle oluşan bozuk genetikli hücreler sekteye uğramış bu bağışıklık sistemi tarafından yok edilemez.


Yakın zamana kadar kanser oluşumun­da kalıtsal faktörlerin etken olduğuna ina­nılmaktaydı. Son yıllarda yapılan çalışmalar mevcut kanserlerin yarısına yakınının yanlış beslenme gibi dış etkenlerden kaynaklandı­ğını ortaya koymaktadır. Özellikle sindirim sistemi ile doğrudan ilgili olan mide ve bar­sak kanserlerinde bu oran çok daha fazladır.


Bu konuda çağımızdaki en büyük tehli­ke olarak “şeker” üzerine dikkatler çekiliyor. Bundan 100 sene önce yılda 1kg şeker tüke­tirken şu an kişi başı tüketim 72 kg olmuş. İn­san vücudu buna alışkın değil, vücuda giren bu kadar şekere karşı ne yapacağını bilmiyor. Obezite, MS ve kanserin gelişmesi için or­tam hazırlayan da bu fazla şeker nedeniyle artan asit yükü.

Hangi gıdalar vücudu asidik yapar?


Kömürde pişirilmiş (mangal) etler, işlen­miş etler. Basit karbonhidratlardaki şeker; masa şekeri, bal şekeri, mısır şekeri, meyve şekeri ve bunlarla yapılmış gıdalar; şekerli içecekler, gazlı içecekler (maden suyu hariç). Masa tuzu, malt içecekler. İnek sütü, inek peyniri, doymuş yağlar, kızartmalar, kızartma yağları. Buğday, arpa, çavdar ve yulaf, beyaz pirinç, mısır ve bunlardan yapılan kahvaltı gevrekleri, cipsler, börekler, pastalar, patates kızartmaları vs. Tüm ketçap, mayonez, soya sosu gibi hazır soslar, mayalı gıdalar. Fermen­te ürünler, alkol, kafein, çikolata, siyah çay, mikrodalgaya girmiş yiyecekler, suni tatlandı­rıcılar vb. bu liste böylece uzayıp gidiyor. Ayrıca uykusuzluk ve hareketsizlik de vü­cudu asidik yapmaktadır.


Hangi gıdalar vücudu alkali yapar?
 


Limon, yeşil limon, ıspanak, soğan, sa­rımsak, maydanoz, brokoli, kırmızıbiber, sa­latalık, fasulye, tatlı patates, fındık, badem, susam, keten tohumu, zeytin, zeytinyağı, balık yağı, zerdeçal, kavun, incir, hurma, si­yah turp, kuşburnu, karpuz, kırmızı pancar, armut, siyah erik, elma, kuşkonmaz, karna­bahar, şalgam, pırasa, dereotu, havuç, mer­cimek, kereviz, erik, bezelye, patlıcan, ceviz, kahverengi pirinç, karabuğday, darı, buğday çimi, hurma, nane, kekik, karbonat, işlenme­miş doğal tuz, keçi sütü ve lor peyniri.


Sağlıklı beslenme için nelere dikkat et­meliyiz?

• Yüksek pH dereceli su içmek; Günde 1,5-2 litre ve yüksek pH değerine sahip su içmek. Doğal sular (maden suları) genellikle yüksek pH değerine sahiptir.

• Aşırı hayvansal gıdadan uzak durmak; Et, süt, peynir ve şarküteri ürünleri içeriğin­deki yağ, tuz ve pişirme yöntemleri ile daha da zararlı hale gelebilmektedir.


• İşlenmiş, hazır gıdalardan kaçınmak; Ya­pay malzemeler, tatlandırıcılar, koruyucular, ekstra hidrojen ve asidik iyonlar eklenmiş, katkı maddeleri çok olan hazır gıdalardan uzak durmakta yarar var.


• Kola, enerji içecekleri, gazlı tüm diğer içecekler sağlıksızdır; Bu ürünlerden tama­men vazgeçmek en idealidir.


• Rafine şeker, beyaz un ve doymuş yağ­lı ürünlerden sakınmak; Bizim mutfağımız özellikle beyaz unla yapılan ekmekler, bö­rekler, kekler, tatlılardan yana çok zengin ve tümüyle bu lezzetlerden vazgeçebilmek zor görünmekte. Onun için az miktar tüketmeye dikkat etmeliyiz.


 Sonuç olarak; Bilim insanları besinle­rin parçalanması sırasında vücutta oluşan serbest radikallerin, hücrelere az giden ok­sijenin, bozulan enzim, mineral, tuz denge­lerinin sağlık üzerine zararları konusunda hem fikirler. Ancak aşırı kilo ve yanlış bes­lenmenin katkıda bulunduğu hastalıklardan korunma ve tedavi süresince beslenme ko­nusunda görüş ayrılıkları söz konusu. Birkaç ana noktaya dikkat ederek vücudumuzdaki asit-alkali dengesini koruyabiliriz. Böylelikle katı diyetler, vejetaryen olmak veya tama­men çiğ beslenmeye geçmek gibi ilave bir stres de yaratmamış oluruz.


Günlük yiyeceklerin %20’sini asit yapan, %80’ini de alkali yapan gruplardan seçmek; Et ve şarküteri ürünlerine daha az yer ver­mek, olabildiğince endüstriyel işlemden geçmemiş -mümkünse organik- yiyecekler tüketmek; Daha çok çiğ sebze, meyve tüke­terek ve bol su içerek daha sağlıklı olmamız mümkün görünüyor. Beslenmenin yanı sıra fiziksel hareketliliği artırmak ve ruhsal olarak da daha olumlu bir insan olabilmenin yolla­rını öğrenmek ve uygulamak sağlıklı bir ya­şam için önemli görülmektedir.

 Sağlıkla kalın.


Dr. Deniz Öner

Hiç yorum yok: