"Yapabildiğin kadarını yap zaten tek yapabileceğin bu..."


Bu yazıyı ne olur hepiniz okuyun. Özellikle hasta yakınlari ve bakım verenler sindire sindire birkaç kere okuyun lütfen. Gerçek yaşam öykülerini paylaşmamın sebeplerinden biri bu yazıda gizli. Dışardan görünen farklılıklara rağmen hepimiz benzer duygusal deneyimlerden, yollardan geçiyoruz. Farklı zamanlarda ve farklı şiddetlerde, hepimiz mutluluğu, üzüntüyü, umudu, umutsuzluğu, kahkahayı ve göz yaşını tecrübe ediyoruz. Yalnız değilsiniz, yalnız değiliz...

Eminim burada okuyacağınız duygular çok tanıdık. İşte bu yüzden destek çok önemli çünkü belki dibe vurduğum-uz an, bir güzel söz, samimi ilgi, birinin koşulsuzca dinleyen kulak olması çıkaracak bizi yüzeye tekrar. 

Yazıda beni etkileyen diğer nokta Katie’nin sosyal hizmetli olarak çalıştığı için yaşadığı sorunların üstesinden kolayca geleceğini düşünmesi. Belki yardımcı oluyor, kolaylaştırıyor ama hangi meslekten olursanız, ne kadar deneyiminiz olursa olsun hiçbir şey yüzde yüz hazırlayamıyor bizi hayatın getirdiklerine karşı.
Sağlıkla kalın,
ET

Katie sosyal hizmetler görevlisi, nişanlısı kronik myeloid lösemiyle dans eden Justin’le birlikte Teksas’ta yaşıyorlar ve önümüzdeki Ekim’de evlenme hazırlığı yapıyorlar.

"Yapabildiğin kadarını yap zaten tek yapabileceğin bu..."

Annemin ağzından düşmezdi bu laf. Bir kontrol ve düzen hastası olan beni çıldırtırdı. Hiçbir zaman neden 2 kere özel hayatında hasta bakımı üstlenmiş, yoğun bakım ünitesi hemşiresi annemin bu cümleyi sürekli söyleyip durduğunu anlamadım.

En sonunda annemin bu sözlerini 'nişanlıma klinik deneme ilaç tedavisi yapılan' ve hayatımızın en karanlık dönemi olan, geçen Ocak ayında algılamaya başladım.

duygular silsilesi

14 Ocakta nişanlandık ve ertesi gün Justin kronik myeloid lösemi mutasyonunu durdurmaya yönelik bir klinik ilaç denemesine başladı. Bir sonraki hafta zor yürüyebiliyordu ve ilacın görmesinde kalıcı hasarlara yol açtığını öğrendik.

Söylememe gerek yok sanırım, nişandan sonra beklediğim büyülü zaman değildi bu tablo.
Her hastanın yakınında olan ve bakım verenin yaşadığı duygu silsilesini yaşamaya başladım – yaşayacağımı tahmin ettiğim ama sosyal hizmetli (bu konuda profesyonel) olduğum için kolayca başa çıkabileceğimi düşündüğüm duygular. Bir anda kendimi üzüntülü ve yalnız bir noktada buldum.

Kendimi suçlu hissettim çünkü Justin tüm bunlarla savaşmak zorundayken ben değildim. Suçlu hissettim çünkü onun hastalığıyla baş etmeye çalışıyordum. Kendimi suçlu hissettiğim için suçlu hissettim. (hala bunu tam anlayamıyorum).

Kızgınlık hissettim çünkü arkadaşlarımız genç insanlar olarak hayatlarını yaşıyor, bizim gibi her gün ölüm kalım meseleleriyle uğraşmıyordu. Kızgındım çünkü ailesi Justin’in sağlığını sormak için aradıklarında sanki onunla beraber çırpınan mücadele eden ben değilmişim gibi ‘ah iyi o zaman Katie’ye de merhaba dediğimizi söyle’ diyorlardı sadece her konuşmanın sonunda.


Ve kendime kızgındım bu duyguların üstesinden gelemediğim için. Neden yapamıyorum diye sorguladım kendimi. 'Benim bununla başa çıkabilmem lazım. Neden kendimi toparlayamıyorum?'

bakım veren kişi için mutluluğun anahtarı

Katıla katıla ağladım, umutsuzluğun dibine düştüğüm her an bana tekrar tekrar aynı şeyi söyledi annem: "Yapabildiğin kadarını yap zaten tek yapabileceğin bu..."

Ve sonunda anladım ne demek istediğini. Sanki kilitli bir kapıyı açan anahtar gibi mutluluğun anahtarını veriyordu bana: ancak elimden geleni yapabilirim, diğer herşey benim kontrolümde olmayan şeyler.


Hasta yakını olmak, bakımını üstlenmek partnerinizle beraber geçirdiğiniz zamandan zevk alabilmek demek – bu güne sahip olabildiğiniz için kendiniz şanslı hissetmek – onunla bu anı yaşayabildiğiniz için.  Zor kararlar verirken onu sevmek ve tanrının size beraber bir gün daha bağışlamasını bütün kalbinizle umut etmek.

5 Ekimde, 7 yıllık kanser maceramız sonrası Justiniın kanserinin moleküler remisyonda olduğunu öğrendik. Hayatımızın en mutlu günüydü bu. Aile ve arkadaşlarımızla hala bu haberin sevincini yaşamaya, kutlamaya devam ediyoruz.


7 yıl sonra nerede oluruz bilmem – çocuklarla taçlanır mı hayatımız? Sağlıklı mı oluruz yoksa başka bir sağlık krizi mi yaşarız? Tek bildiğim şu an 28 yaşımda ruh ikimizi bulmuş olmaktan dolayı şanslı olduğum. Ve bana bir hayat dersi öğreten anneme müteşekkir olduğum.  


Her anın kıymetini bilmek -- sevinç, zorluk ya da ikisinin arasında ki anları – mutluluğun anahtarı. Bu anlar hayatımızı var ediyor ve hayat her gün bir lütuf.

Kaynak:
http://www2.mdanderson.org/cancerwise/2012/12/cancer-caregiver-do-what-you-can-do-and-thats-all-you-can-do.html
Yazan: Katie Navarte

2 yorum:

Adsız dedi ki...

evet sadece yapabileceklerinizi yapın fazlasını istesenizde yapamıyosunuz kaliteli zaman geçirin gerisini oluruna bırakın evet çok doğru herkese kolaylıklar versin

bsirkan dedi ki...

Önerdiğiniz her yazıyı okumaya çalışıyorum.Her seferinde insani yanım biraz daha güçleniyor. Ben ailemdeki kanser vakalarından dolayı iyi bir gen mirasına sahip olamayabileceğim endişeside taşımaktayım.Hasta olsam veya yakınlarımdan birisi hasta olsa neler yapabilirimin dersini burada öğreniyorum.Sizlere minnet duygumu nasıl ifade edebilirim. Edemem biliyorum. Ama işte tekrar söylüyorum; Sonsuz minnetdarım,,, Sağlıkla kalın efendim,,,
Nev Niyaz